26 Kasım 2014 Çarşamba

Agüero'nun sihirli gecesi Manchester City'i kurtardı (Şimdilik)

Sergio ‘Kun’ Agüero Manchester City’de 4 sezonda 92 gole imzasını koydu. Şüphesiz en unutulmazı, 2012 yılında QPR’a son hafta son dakikada attığı, Manchester City’e 44 yıl aradan sonra ilk Şampiyonluğunu getiren goldü. Ama dün gece Sergio Agüero Manchester City kariyerinde yıllar geçse de unutulmayacak bir performansa daha imza attı.

Dört maçta hiç galibiyet alamadan2 puan toplayıp, CSKA’nın bile gerisine düşen, tabiri caizse itibarı yerlerde sürünen bir Manchester City vardı sahada dün gece.

Bayern Münih güle oynaya 4’te 4 yaparak, Bundesliga’da üçer üçer sayarak gidiyordu yoluna. Avrupa özürlü Manchester City’nin makus talihini değiştirebilmek için bundan güzel fırsat olamazdı. 

Dev sahnede yoluna devam edebilmek için Avrupa’nın en önemli takımlarından birini kendi sahasında yenip hem puansal anlamda iddiasını sürdürmek hem de zedelenen itibarını toparlama fırsatı vardı City’nin.

Manchester City parlamadı belki Etihad Stadium’un parlak ışıkları altında ama 1.70’lik “dev” Sergio Agüero parıl parıp parladı gece boyunca.

Taktik deha Pep Guardiola’nın rotasyona gittiği maç Bayern Münih’in kontrolünde devam ederken 25’te çıktı sahneye ilk olarak Agüero. Bir anda savunmanın arkasına bitiverdi, Benatia için çok geçti, bırakması gerekirdi Agüero’yu ama son bir hamle yapayım derken usta golcü vücudunu topla rakibin arasına koyarak hem penaltıyı aldırdı hem de rakibini 10 kişi bıraktırdı. Köşeye zımbaladığı penaltı sonrası stadyum ayağa fırladı, yeniden ruh gelmişti Etihad'a. Takım 5-10 dakika önde baskı yaparak, 10 kişi kalan şaşkın Bayern’in üstüne gidiyordu. Bayern Münih her türlü senaryoya alışkın, çok büyük bir kulüp. Saha içindeki kaymalarla 10 kişinin dezavantajını her geçen dakika avantaja çevirmeye başladılar. İlk yarı 1-0 mı bitecek derken Hart’ın büyük hatası ile Xabi Alonso’nun frikik golüne avlandı City. Birkaç dakika sonra ise büyük darbe Lewandowski’den geldi. Çok önde pozisyon alan Hart Lewandowski’nin zor durumdaki kafasında çaresizdi. İki hata ve iki gol.
10 kişi Bayern Münih Manchester City’e iki takım arasındaki güç farkının ne denli fazla olduğunu hatırlatıyordu adeta. Pellegri’nin adamları dakikalar geçtikçe daha da çaresiz gözüküyordu sahada. 2.yarıda değilşiklikler de geldi ama City bir türlü baskıyı kuramıyordu. Kendine güvenleri eksik, ne yaptığını bilmeyen oyuncular vardı sahada Agüero hariç. Onun pes etmeye niyeti yoktu…
Birkaç dakika suni bir baskı , pres derken pas ustası Xabi Alonso’nun affedilemez hatası ile yine kale önünde topla bitti Kun. Gol vuruşu konusunda ne kadar uzman olduğunu dünyanın en iyi kalecisi Neuer’e gösterdi bir kez daha. İki pozisyon = İki gol.  Agüero affetmedi! Kimbilir, belki de içinden sağlıklı bir Dünya kupası oynasaydı Neuer’i yine bu şekilde avlayıp Maradona’dan beri hasret kalınan Dünyanın en büyük kupasını ülkesine kazandırabileceğini düşünüyordu Agüero. Dünyanın en iyi golcülerinden biri olan Kun Agüero ne kadar tehlkikeli olduğunu son pozisyonda bir kez daha göstererek sahneden 3 golle, mucizevi bir üç puanla ayrıldı.

Şampiyonlar liginde berbat bir futbol oynayan Manchester City’e, koltuğu sallanan Pellegrini’ye ilaç oldu Agüero.


Şimdi sıra Roma’daki büyük buluşmada ! Agüero yine sihrini yapmak için sahada olacaktır ama City’nin Agüero’dan fazlasına ihtiyacı olacak Olimpico’da. Kun’a ise her zamankinden daha fazla ihtiyacı olacak “şehirlilerin”.

Bu yazı 26.11.2014 tarihinde yazılmıştır

25 Kasım 2014 Salı

COPA AMERICA 2015 !


Latin futbolunun tüm estetiğinin yeşil sahalara ülke takımları bazında 4 yılda bir yansımasıdır Copa America. Dünyanın en iyi futbolcularının çıktığı kıtada Arjantin ve Brezilya dışında Şili, Kolombiya, Uruguay, Paraguay gibi heyecan verici takımların yer aldığı Copa America 2015'in kuraları dün çekildi.

2010 Dünya kupasının flaş takımı Uruguay'ın kazandığı, Arjantin ve Brezilya'nın döküldüğü dünya kupasının ardından, her ikisinin yarı final bile göremediği Copa America 2011'in ardından 4 yıl geçti. 2014 Dünya kupasını da baz alırsak, geçen bu 3 yıllık süreç içerisinde Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Meksika, Şili ve Kosta Rika'nın gelişimine şahit olduk. 

Ev sahipliğini Şili'nin yapacağı kupada Arjantin ve Uruguay, Brezilya ve Kolombiya aynı gruplara düştüler. Arjantin ve Uruguay arasındaki ezeli rekabeti, Brezilya ve Kolombiya arasında son dünya kupasında yaşananları ( Neymar'ın sakatlandığı pozisyon, Kolombiya'nın dramatik vedası) düşünürsek daha grup aşamasından ateşin yükseleceğini öngörebiliriz.

Avrupa takımlarına göre çok daha sert futbolu ve 3'lü savunma (ya da 5'li) anlayışını benimseyen Amerika ekiplerinin dişe diş mücadelesine 7 ay var. 

Ama şimdiden Copa America 2015'e heyecanlanmak için onlarca sebep var.

*Dünya kupasında büyük sükse yapan ev sahibi, Alexis Sanchez'li Şili sürpriz yapıp finale gider mi ?
*Dünya Kupasında süper futbol oynayan Meksika ve Kosta Rika büyüklere sürpriz yapar mı ?
*Arjantin hangi kadroyla gelecek, Leo Messi Dünya kupasını kaçırdı ama Copa America'yı kazandırabilir mi ülkesine? ( Messi ülkesine Copa America'yı hiç kazandıramadı)
*Neymar'lı Brezilya Dunga'nın önderliğinde başladığı serüvende Copa America'da nasıl bir oyun sergileyecek ? 7-1'in yıkımını Copa America Şampiyonluğu ile affettirebilirler mi? 
*Başarısı iyice Suarez'e endekslenen Uruguay, Suarez'in ısırık cezasından sonraki ilk büyük kupada nasıl bir oyun sergileyecek ? Suarez tüm dünyaya saha içinde nasıl bir cevap verecek?
*James Rodriguez'in yıldızlaştığı, DK 2014'ün en iyi futbolunu oynayan ( en göze hoş gelen) Kolombiya Copa America'da sürpriz bir zafere imza atar mı ?
*Dünya kupasını kaçıran ama kaliteli oyuncularıyla her zaman tehlike arz eden Paraguay ( son Copa America'nın finalisti ) bu kupada neler yapabilir ?
*Son şampiyonanın en büyük sürprizi, yarı finalisti Venezuela bir başka sürprize imza atar mı ?
*Gol kralı Messi, Higuain, Neymar, Suarez, James, Martinez, Sanchez'den biri mi olur ? Sürpriz bir golcü çıkar mı ?

...gibi bir çok merak edilen soru var bu yaz oynanacak Copa America ile ilgili.

Dünya Kupasında büyük çıkış yakalayan Amerika ekipleri bu ivmelerini Copa America'ya da taşırlarsa seyir zevki çok yüksek, 6,7 takımın kora kor mücadele verdiği bir kupa olur Copa America.

Kağıt üstünde son yılların en sürprizli, en zevkli kupası bizi bekliyor yazın. 

11 Haziran'da muhteşem Şili taraftarının kendi evinde Ekvator ile oynayacağı maç ile açılıyor kupa, final ise 4 Temmuz'da.

Bu yazı 25.11.2014 tarihinde yazılmıştır

M.City - B.Münih ( Manchester City'nin Şampiyonlar Ligine Vedası ? )‏

Sene başında hedefi Şampiyonlar Liginde başarı olarak koyan Manchester City bir kez daha hayalkırıklığının eşiğinde.

Yıldızlarla dolu kadrosuyla Şampiyonlar liginde yanlızca bir kez gruplardan çıkabilen Manchester City bu yıl da yüksek ihtimalle gruptan çıkamayacak.

Grup aşamasının bitimine 2 maç kala 2 puanla grupta son sırada M.City, CSKA ve Roma 4 puanla önünde, Bayern 12 puanla zirvede.

Türkiye saati ile 7’de oynanacak maçta CSKA Moskova veya Roma’dan biri galip gelirse M.City 21.45’teki maçta sonuç  ne olursa olsun Şampiyonlar ligine veda edecek.

Ligde Chelsea’nin şampiyonluğuna en büyük tehdit olarak görülen Manchester City Avrupa’daki silik görüntüsünden bir türlü kurtulamıyor. Evinde en son CSKA’ya 2-1 mağlup olan City’de sorun daha çok psikolojik.

Dünyanın çeşitli ülkelerinden futbolcuların top koşturduğu, dünyanın sayılı hocalarının görev yaptığı Manchester City’nin Avrupa özürlü karnesini geliştirememesi gerçekten hayret verici.

Avrupa’da kendine güvenden uzak, pasif bir futbol sergileyen M.City rakipleri tarafından da korkulan bir ekip değil, kırılgan bir ekip olarak görülüyor Avrupa’da.

Roma Bayern ve City’nin zirve için kıyasıya kapışması beklenen E grubunda Bayern açık ara yaptı. Roma Bayern maçına (1-7) kadar çok iyi gidiyordu, orada sendeledi ama yine de grupta avantajlı konumda.

Pellegrini maç öncesi ilk maçta Bayern’e ve sonrasında CSKA’ya karşı son dakikalarda yenilen gollere atıfta bulunarak şanssız olduklarını ve grupta daha yüksek puanda olmaları gerektiğini vurgulamış ama City ayarında bir takımın CSKA’dan 2 maçta yanlızca 1 puan alabilmesi şansa veya başka bahanelere bağlanacak bir durum olmamalı.

Yedek ağırlıklı bir kadro ile çıkması beklenen Bayern Münih’i sahasında City yener mi bilinmez, yense de gruptan çıkmalarına yeter mi o da bilinmez ama sezona Avrupa’da başarı parolasıyla çıkan City’nin bu bütçelerle bir kez daha rezalet bir Avrupa performansı sergilediği apaçık ortada.

Ligde ikinci olmak ve Avrupa’ya erken veda etmek takım sahiplerini çok memnun etmeyecektir. Juventus’un da son yıllarda İtalya’da yaptığı dominasyona rağmen Avrupa’da silik kalması Tevez tarafından psikolojik bir sorun olarak değerlendirilmişti. Yaya Toure de City’nin Avrupa’daki kötü performansı ile ilgili benzer saptamalarda bulundu.

Uzun lafın kısası Avrupa’da başarı, Avrupa takımı olabilmek gerçekten kolay iş değil. Avrupa kupalarında başarı için iyi kadrodan daha fazlası gerekiyor, Avrupa’da başarıyı alışkanlık haline getirmiş kulüpler  kadroları ligdeki durumları ne olursa olsun Şampiyonlar liginde veya Avrupa liginde sahaya çıktıklarında rakiplerine endişe veriyorlar,aldıkları derecelerle bizi şaşırtmaya devam ediyorlar. Kadrosu ne olursa olsun Avrupa’da hep yol alan Benfica ve Porto bunun en çarpıcı örnekleri.


City için Avrupa defteri erken kapanmak üzere, bu gece bir mucize gerçekleşmezse…

Bu yazı 25.11.2014 tarihinde yazılmıştır.

22 Kasım 2014 Cumartesi

NBA'den ilk 30 gün İzlenimleri : Doğu Konferansı 2.Bölüm

CLEVELAND CAVALIERS

-Nba'in en çok konuşulan takımı Cleveland Cavaliers Temmuz ayından beri ve şu anda 5-6 ile % 50'nin altında bir galibiyet yüzdesine sahipler.

-Dün geceki Washington maçı dahil 1,2 maç hariç tüm maçlarının tamamını izledim Cleveland'ın.
-Sezon başında beklenen neydi ?

-Cleveland çok iyi bir hücum takımı olacak ama savunma tarafındaki problemler göze batıyor.

-Cleveland hakkında birçok soru işareti var şampiyonluk yolunda ilerlemeleri için.

1-David Blatt Avrupa'nın en önemli koçlarından biri NBA için çaylak bir koç. Oyuncuların güçleri, oynanan basketbol çok daha farklı burada. Buna alışması süre alacak = Cleveland'ı bir anda şampiyonluğa oynatamaz.

2-Takım yapısında Irving, Waiters, Love gibi oyuncular hücum odaklı oyuncular, işin savunma tarafında Lebron ve Varejao var sadece ve pota altını korumaktan aciz Cleveland.

3-Hücumuyla rakipleri yenebilir mi peki ? Normal sezonda bu mümkün ama hücum da günden güne daha da etkisizleşiyor. Irving ve Waiters topu çok domine ediyor. Takım çok isolation oynuyor. Love hücuma entrege olamadı, Lebron 4 numarada inanılmaz işler yapmıştı Miami'de, burada tekrar dış oyuncu gibi oynuyor. Love ve ikisinin etkili bir şekilde hücum düzeninde kullanılması zaman alacak. Love'ı oyuna sokmak için pota altında arkası dönük bire bir bırakıyorlar. Bu da bir nevi isolation oyunu. Arada skor bulsalar bile takımın hücum ritmi bozuluyor, ahenk yok.

4-Takım savunma olarak bire bir bakıldığında kötü olabilir ama hücumun inefektif olması savunmayı da etkiliyor. Geçiş hücumlarında kullanılan kötü şutlar, yarı saha hücumundaki kötü tercihler Cleveland'ın savunmada yerleşmeden sayı yemesine sebep oluyor. Yani savunmanın kötü olmasının hatrı sayılır bir sebebi de kötü hücum tercihleri.

5-Waiters bire birde çok etkili bir oyuncu, iyi bir skorer. Ama takım oyuncusu değil ve bu takımda rolünü kabul edecek gibi durmuyor. İlk 5 başladı sezon başında, hem savunmada açık verdi hem de hücumda takımın süper yıldızı gibi hareket etmek istedi. Lebron ve Irving'in ona pozisyon hazırlamasını beklemedi, kendi isolation oyununu oynamak istedi. Sonuç: İlk 5'e kısa forvet Marion 2 numara olarak yerleşti...

6-Marion Waiters'tan çok daha iyi bir dış savunmacı ve takım oyuncusu ama o kariyerinin bu yıllarında daha çok tamamlayıcı bir oyuncu ve ayrıca yarı saha hücumunda köşede şut için bekleyen bir Marion absürt oluyor. Gerçek bir şutörün orada olması çok daha etkili bir hücum sağlar Cleveland'a.

7- 5 ve 6.maddelerden yola çıkarak Waiters'ın yakında yolcu olacağını tahmin ediyorum. Takas yoluyla kendisi için biçilen rolü daha iyi oynayabilecek bir iki numara alacaktır Cleveland.

8-Lebron " Bu takımda çok fazla kötü alışkanlıklar geliştirilmiş, bunları bırakmamız lazım" demişti daha 4.maçtan sonra. Bu kötü alışkanlıklar Waiters ve Irving'in topu domine etmesini, skordan çok bireysel rakamlarını önemsenmesini, şut kaçtıktan sonra takımın savunmaya geri dönmemesini ve daha birçok şeyi kapsıyor.

9-Miami'de Spoelstra'nın Pace & Space sistemi kullanılıyordu ve takım içerisindeki dengeler çok iyi oturmuştu. Ayrıca takımın organizasyon kısmında Pat Riley, Alonzo Mourning gibi isimler vardı. Cleveland'da GM Griffin'e büyük iş düşüyor. Cleveland değil şampiyonluğa oynayan bir takım, henüz playofflara bile katılamayan bir takımdı Lebron'un gelişinden önce. Her iki takımı yönetmekte büyük farklar var. Bunları Griffin'in anlaması ve uygulamaya geçirmesi de zaman alacaktır.

Özetle Cleveland için gereken şey zaman. Zamanla herşey çözülür mü ? Sadece zaman yetmez, Irving ve Love'ın kendilerini birer kazanan olarak ispat etmeleri ( hiç playoff maçı oynamadı ikisi de ) , Blatt'in takıma daha bir hakim olması, takım içindeki dengelerin oturması, 2 numaraya çözüm getirilmesi, Lebron'dan maksimum verim alınabilecek bir sistemin kurulması gerekiyor.

Cleveland'ın yolu uzun değil, çok uzun. Geçiş dönemini ne kadar iyi atlatırlarsa ( çözümlere ne kadar çabuk ulaşırlarsa ) NBA finaline o kadar yaklaşırlar. Bunun bu yıl olması ise çok zor gözüküyor.


21 Kasım 2014 Cuma

NBA'den ilk 30 gün İzlenimleri : Doğu Konferansı 1.Bölüm

DOĞU KONFERANSI

TORONTO RAPTORS

-Bu yıl Toronto'nun 3.lük için doğuda en büyük aday olduğunu düşünüyordum Washington ile. Beni yanıltmadılar, hatta beklentilerimi de aşıp doğunun şu anda en iyi takımı konumundalar (9 G 2 M ile)

-Toronto'nun birkaç maçının tamamını izleme şansı buldum, geçen yılki iyi takım savunmasının üzerine günden güne parlayan De Rozan - Lowry ikilisi bu yıl da çok iyiler.

-Bu yıl Toronto son çeyreklerde sayı averajı olarak en iyi takım. Utah'ı ve Memphis'i geriden gelip yendiler son çeyrekte kendi sahalarında. Air Canada'daki atmosfer şahane.

-Chicago maçında da geriden gelmişlerdi ama yakalayamamışlardı Chicago'yu. Yine de seyircinin takımın saha içinde yarattığı enerji kıvılcımını daha da körüklemesiyle rakiplerin üstüne kara bulut gibi çöküyor Air Canada Center.

-Takımın bir tık öteye gitmesi için hücumunu yükseltmesi gerekiyor Valanciunas'ın. T.Ross da gelişimini devam ettirmeli. Geçen yıl playoff'ta bazı maçlarda çok zorlanmıştı, bu yıl da bazı maçlarda ortada yokken bazı maçlarda çok iyi oynuyor.

-Guard pozisyonunda kenardan gelen Vazquez ve Lou Williams'ın yanı sıra kısa forvette Johnson çok iyi tatkı veriyor takıma. Bench'ten gelen Patterson da önemli bir silah Toronto için.

-Toronto doğuyu ilk 3 içinde bitirecek gibi gözüküyor. 1.'lik bence geçici Toronto için, kısa süreli de olsa bir düşüş bekliyorum kendilerinden. Takımları genç ama normal sezonu 5.viteste oynamaları playoff'larda yorgun düşmelerine veya sakat oyuncularla girmelerine sebep olabilir. Takım çok aç başarıya, şehir de öyle ama yine de biraz daha ayaklarının yere basması daha iyi olur.

-Casey'nin önemli oyuncuların sürelerini iyi ayarlaması gerekiyor burada.

-Toronto ligin en keyif veren , en dengeli takımlarından biri.

WASHINGTON WIZARDS

- Toronto gibi Washington'ı da ilk 4 içinde mücadele ederken bulacağımızı düşünüyordum sezon başında. Onlar da beni yanıltmadılar ama şu anda doğuda 2. durumda olmaları beni şaşırttı biraz da olsa.

- 7-3'lük rekora sahip Wizards'ta Ariza - Pierce değişikliği takıma olgunluk, son dakikaları daha iyi oynama kabiliyeti, kendine güven, liderlik gibi unsurlar getirdi. Pierce Ariza kadar süre almıyor belki, saha içinde de rakamsal olarak o kadar katkı vermiyor belki ama playoff zamanı geldiği zaman gerçek Pierce'ı sahada göreceğiz. Ayrıca Wall & Beal gibi gençlere yaptığı mentörlük de cabası.

- 3 numarada Pierce'ın arkasında oynayan Otto Porter ise asıl kazançlı isim. Geçen yıl felaket kötüydü, 2.1 sayı ortalamasıyla oynamıştı, bu yıl 8.3'e çıkardı sayı ortalamasını ( geçen yıl 8 dakika süre alıyordu , bu yıl 24 ) yüzdeleri ve diğer bütün rakamları yükselişte ( % 36 ile saha içi isabet oranından % 56'ya sıçrama var ) . Porter draft bust olacak deniyordu ama hakkında şüphe duyanları haksız çıkardı Porter bu yılki oyunuyla. Prince'e benzetilen Porter istikrarsız dış şutunu da gayet iyi bir noktaya getirdi bu yıl ( % 46 ile 3 sayısı gerisinden atıyor )

-Nene takım için önemli bir oyuncu, sakatlığı dolayısıyla büyük ihtimalle 20+ maç kaçıracak yine bu yıl ama o takımda olduğu zaman hücum tarafında Wizards daha bir rahatlıyor.

-Beal'sız takımın bu kadar iyi gitmesi takımın olgunluğunun bir göstergesi. Beal bu hafta takıma dönüyor, Washington çok daha güçlenecek.

-Wall oyunun iki yönünü en iyi oynayan guard NBA'de bence. Bu yıl da onu kanıtlıyor.
18.6 sayı, 9.3 asist, 2.3 top çalma ile oynuyor Wall bu yıl, % 41 ile şut atıyor saha içerisinden. Yüzdesi düşüp asist oranı yükseldi. Beal dönünce şut yüzdesi de artacaktır, savunmalar Wall'a daha odaklı Beal yokken.

-Gooden, Pierce, Miller gibi veteran oyuncularla donatılmış, Nene-Gortat gibi Nba'in iyi uzunlarına ve gelecekte belki de Wall ve Beal ile  nba'in en iyi backcourt'una sahip olacak Washington Wizards Porter'ın gelişimi ve rol oyuncuların da verimliliği ile playofflarda yine 2.tur görebilir bu yıl. Bu takımın limiti Wall ve Beal'a bağlı. Onlar süper yıldız seviyesine çıkarsa takım da doğudan çıkmak için önemli bir aday olur. Onlar all-star seviyesinde kalırlarsa takım 1 veya 2 tur anca geçer doğuda.

CHICAGO BULLS

- Doğuda Cleveland ile 1.'lik için çekişecek takım Chicago Bulls'tur. Birçoklarına göre doğudan NBA finaline gitmesi beklenen takım

- Chicago kadro derinliği olarak bu yıl çok iyi. Rose'un dönüşü, Gasol, Mirotic , Mc Dermott ve Brooks'un katılımlarıyla çok sağlam bir takım Chicago Bulls.

- Sıkı savunma sistemi ile yıldızları olmadan bile neler yapabildiğini gösterdi geçmiş yıllarda Chicago. Bu yapının üstüne bu silahlar da eklenince favori görülmesi kaçınılmaz.

-YALNIZ;

-Bu yalnız ifadesi Chicago için konuşuyorsak mutlaka olmalı çünkü birçok şey Derrick Rose'un sağlığına bağlı.

-Gasol pota altı için iyi güzel hoş da Rose'un Chicago için önemi bambaşka.

- Sene başında da söyledim , Rose all-star'lık bir oyun oynarsa Chicago doğuda en kötü final oynar, belki çıkar belki çıkamaz NBA finaline.

-Rose MVP performansına yakın ( o performans bile değil ), ALL nba 2nd team gibi bir performans oynarsa Chicago şampiyonluk için çok önemli bir favori olur.

-Rose sürekli sakatlanıp, takıma girip girip çıkarsa, performans olarak da all-star seviyesine bile çıkamazsa Chicago doğuda EN İYİ İHTİMALLE final oynar. Toronto - Washington gibi takımlar Chicago için büyük bir tehdit olur çünkü. Cleveland'a kalmaz iş.

- Bulls için Jimmy Butler'ın bu yılki performansı büyük bir sürpriz. Ligin en sağlam dış savunmacılarından biriydi Butler, hücumda da ceza şutlarını atan, ortanın iyisi bir oyuncuydu ama bu yıl hücumda çok daha fazla rol alıyor. Skorer özelliğini tüm dünyaya gösterdi Butler.

-Butler şimdiden en çok gelişme gösteren oyuncu adayları arasında 1 numara NBA'de.

Jimmy Butler 2013-2014 : % 39 saha içi , % 28 üç sayı isabet oranıyla maç başına  13.1 sayı,2.6 asist, 4.9 ribaunt ortalamaları

Jimmy Butler 2014-2015:  %51 saha içi, % 35 üç sayı isabet oranıyla maç başına  21.5 sayı, 3.6 asist, 6.4 ribaunt ortalamaları

-Gerçekten inanılmaz !

-Geçen yıl Rose ve daha sonra Deng'siz oynayan Bulls'ta bu rakamları yakalasa Butler deriz ki önemli oyuncuların yokluğunda sorumluluk aldı. Hayır ! Rose, Gasol dahil birçok hücum silahıyla donatılmış Bulls'da 21.5 sayı ortalaması yakalamış durumda Butler. Sezon başı dolayısıyla rakamlar biraz şişik haliyle ama bu rakam 17'lere inse bile çok iyi bir düzey. Butler ligin en iyi iki numaraları arasında sayılır bu performansına devam ederse.

-Chicago geçen yıla göre hücumda daha etkili, savunmada kilidi vurabiliyor istediği zaman rakibe - Toronto deplasmanında 3.çeyrekte tamamen kitlediler Toronto'nun yarı saha hücumunu- . Gasol beklenenden daha çabuk adapte oldu ve çok iyi oynuyor. Butler olağanüstü bir sezon geçiriyor. Tek soru işareti son 3 yıldır olduğu gibi Rose.

-Onun kaderi Chicago'nun kaderini belirleyecek...

15 Kasım 2014 Cumartesi

Kolombiya'daki ve Real Madrid'deki James Rodriguez‏

2014 Dünya Kupasının yıldızı ve gol kralı James Rodriguez aktif futbolcular arasında izlemekten en çok keyif aldığım oyunculardan biri. 

Dünya kupası grup maçlarının ilkinden itibaren tüm Kolombiya maçlarını sırf onun için izledim. İdeal pozisyonunda oynayan James gerçek bir orkestra şefiydi Kolombiya için. Ataklar onla başlıyor, bazen de onla bitiyordu (golle). Becerilerinin % 100'ünü sahaya yansıtmıştı James Kolombiya'nın oyun sisteminde. Önünde topla beslenmesi gereken forvet oyuncuları, kanatta Cuadrado gibi bir hız treni, beklerden son sürat ileri çıkan Armero ve Zuniga... Ve orta sahanın biraz ilerisinde hepsine servisi yapan orkestra şefi James...

James geçen gün bir açıklama yaptı Kolombiya'da kendi oyunumu daha rahat oynuyorum çünkü ideal pozisyonumda oynuyorum, Real'de ise daha geride, alışık olmadığım bir görev alarak oynuyorum dedi.

James Rodriguez soyu tükenmekte olan eski usül 10 numara'lardan. Ama modern futbolda, malesef Real Madrid gibi bir devde orta sahanın ortasında iki yönlü oynamak zorunda kalan bir bir maestro. Bu malesefi James'in bütün yeteneklerini sahaya dökerken izleyip, futbol keyfini doruk noktasına çıkartmak isteyen tüm futbolseverler adına yazıyorum. Real Madrid'in sistemi ve öndeki oyuncuların becerileri dolayısıyla James Rodriguez her zaman farklı bir oyuncu profili çizecek Real Madrid'de. Toni Kroos v2 olarak oynamak zorunda orada. Oynayabilir mi ? Oynayabildiğini herkese gösterdi. Ama benim izlemek istedğim James bu değil.

Birkaç ay önce, sene başında zorlanınca James ve Real Madrid, acaba James'in kaderi Riquelme'ye benzer mi ? O da Riquelme gibi büyük bir takımda istediklerini yapamayıp, daha düşük profilli bir takımın yıldızı olur mu diye sormuştum kendi kendime.

Bir Valencia'da görsek isterdim açıkçası James Rodriguez'i. Tüm sistemin üstüne kurulduğu, Paco Alcacer gibi bir santraforun arkasında, Rodrigo, Feghouli gibi hızlı ve kaleye direk gidebilen kanat oyuncularını besleyen bir James'i izlemek müthiş olurdu. Pablo Aimar'ı sahada yeniden izlemek gibi olurdu bu...

James'i Kolombiya'da izlemek büyük bir zevk, Real'de izlemek ise pek değil. Real Madrid'i takım olarak izlemek keyifli. Bale, Ronaldo, Benzema ile son sürat kaleye aklamaları başka bir futbol felsefesinin yansıması. James ise 4-1-3-2, 4-2-3-1, 4-4-1-1 gibi bir sistemde ( sistemden çok rolü önemli) oyunu yönlendiren, takımı üst seviyeye çıkartan bir maestro olarak oynadığında % 100'ünü sahaya yansıtabilen bir oyuncu.

Futbol seyircisi futboldan keyif almak için izler oyunu. James de top ayağına geldiği zaman beni heyecanlandıran nadir futbolculardan. Enfes sol ayağıyla maçın herhangi bir anında yapacağı sihir için 90 dakika en sıkıcı maça bile tahammül ettirebilecek bir yıldız James.

Belki kariyeri için ideal olmayacak ama bir gün James'i başka bir takımda sihrini konuştururken, gerçek potansiyelini sahaya yansıtırken görmek istiyorum.

James'ten bir Schweinsteiger yaratılmasını değil, özünü koruyarak seyir zevkimizi doruğa çıkarmasını istiyorum.

Kolombiya'daki James'i kulüp düzeyinde de izlemek istiyorum. Bu belki çok yakında olacak, belki hiçbir zaman. Ama 2014 Dünya Kupasında Kolombiya forması altındaki James'i hiç unutmayacağım.

Bu yazı 15.11.2014 tarihinde yazılmıştır.

13 Kasım 2014 Perşembe

Fatih Terim ve Milli Takım‏

Ülke futbolunun yansıması olan Milli takım düzeyinde halimiz çok vahim. Türk futbolunda (hatta sporunda) büyük bir revizyona ihtiyaç var ve bu ancak zihniyeti değiştirerek başlayabilir. Hatanı, eksiğini kabul edip gelişme göstermek için girişimde bulunmadığın takdirde yerinde saymaya ve hatta gerilemeye devam edersin. 

Türk futbolunun sorunları için yazılacak o kadar çok şey var ki kitap olur o konudan. 

Benim dikkatimi çeken şey ise Fatih Terim'i uzun zaman sonra ilk kez takım üzerinde bu kadar az hakimiyet kurmuş halde görmek.

Galatasaray'a ikinci gelişinde karman çorman olmuştu takım, Terim kontrolü tamamen kaybetmişti, bu Milli takım üzerinde de Terim kontrolü tamamen yitirmiş durumda.

" Soyunma odasını kaybettiğin zaman gitme zamanın gelmiştir". Bazen dünya çapında hocalar bile soyunma odasını kaybettiği zaman, ne yaparsa yapsınlar takımı düzlüğe çıkarmazlar. Yıllarca bunun örneklerini gördük.

Ülkedeki formda oyuncu sayısı çok az, kabul. Gelecekte takımı taşıyacak oyuncu yok, kabul. Herşey kabul. Ama Fatih Terim yönettiği takımlarda savaşçı ruhu ortaya çıkaran, takımı çok iyi motive eden, kötü oynasa da mücadele eden, agresif oynayan takımlar yaratmış bir teknik direktör. Şu anki Milli takım ise adeta "ruh" gibi. Beni en çok şaşırtan da bu.

Beceriksiz oluruz, kötü oynarız  ayrı konu ama oyuncularda motivasyon yok, istek yok. Fatih Terim soyunma odasını mı kaybetti yoksa takımda bir tükenmişlik sendromu mu var bilinmez ama sorunun önemli bir kısmının psikolojik olduğu yadsınamaz bir gerçek.

Sporda kendine güven çok önemli bir faktör. Basketbolda da futbolda da teniste de, hangi spor dalı olursa olsun... Başaramayacağınızı düşünüyorsanız başaramazsınız! Başaracağınıza inancınız azaldıysa, yeteneklerinize inancınız azaldıysa sizi psikolojik olarak yukarı çeken insanlar etrafınızda yoksa düştüğünüz bu girdaptan çıkamazsınız. 

Yabancı kariyerli teknik direktörler yapamadık - Hiddink - , yerli, genç teknik direktörle olmadı - A.Avcı - , yerli kariyerli teknik direktörle de olmuyor - Fatih Terim -. Sorunun teknik direktör değil, daha derinlerde yattığını birilerinin anlaması lazım artık.

Bu yazı 13.11.2014 tarihinde yazılmıştır.

8 Kasım 2014 Cumartesi

Hakan & Ömer ve A Milli Takım‏

Milli takımlar düzeyinde seviyemiz dünyada ilk 20 takım arasında değil. En iyi dönemlerimizde ilk 10'daydık ama bizim asıl yerimiz 10-20 arası. Sürekli kendimizi en iyilerle mukayese ediyoruz ama bir İspanya, bir Almanya bir İtalya bir Fransa milli takımı olmak için çok fırın ekmek yememiz lazım. Biz daha ziyade Hırvatistan, İsveç, Rusya gibi ülkelerle kendimizi mukayese etmeliyiz. Onlar kadar istikrarlı bir şekilde başarıya ulaşalım önce sonra diğer takımların başarısına göz dikeriz.

Bunu belirttikten sonra şunu da söylemek lazım; Türk futbolunun şu anki jenerasyonu gerçekten vasat. Takımın yıldızı diyebileceğimiz Arda Turan var, onun dışında maçın gidişatını değiştirebilecek kaliteli bir ikinci oyuncumuz yok. Aslında var ama biz onu dışlamayı tercih ettik : Hakan Çalhanoğlu.

Hakan ve Ömer Almanya'nın en önemli 3,4 takımından birinde çatır çatır top oynuyorlar bu yıl. Ömer zaten yıllardan beri iyi oynuyor orada. Türk pasaportlu en iyi stoper şu anda bence. Hakan ise Türk pasaportlu en formda oyuncu dünya üzerinde. Arda'dan bile daha formda bu yıl. Ama biz bu adamları takımımıza monte edip, değer yaratmalarını sağlamak yerine bir şekilde takımdan dışladık.

Kadroda olur , olmazlar, çok önemli değil, benim burada bahsettiğim şey A Milli takımın şu anki ve gelecek planlarının neresinde Ömer ve Hakan ? Tam göbeğinde olmalı çünkü...

A Milli takıma transfer yapamıyorsunuz, elde ne varsa o. İşin başındaki insanların da görevi ELDEKİ KADRONUN POTANSİYELİNİ ORTAYA ÇIKARMAK !

En başta belirttiğim gibi biz Türk milli takımı olarak Fransa, İspanya, Almanya düzeyinde değiliz yani elimizde 20,30  üst düzey oyuncu yok. Fransa gibi zamanında ben Ginola'yı almıyorum diyebilirsin çünkü elinde Zidane var, Djorkaeff var. İtalya olarak Baggio'yu kariyerinin sonlarında almıyorum diyebilirsin çünkü elinde Totti, Del Piero var, İspanya olarak Raul'u almıyorum diyebilirsin çünkü elinde Torres, Villa var. Ama Türkiye olarak sen Hakan'ı, Ömer'i almıyorum diyemezsin çünkü elinde onlar kadar kaliteli oyuncu yok. Nasıl ki Hırvatistan Mandzukic ve Modric'in başarılı olacağı bir sistem üzerinden oynamak zorundaysa sen de Milli takım olarak Hakan'ın, Arda'nın, Ömer'in Burak'ın başarılı olacağı bir sistemle oynamalısın. Elindeki en iyi oyunculardan en iyi verimi alabileceğin bir yapı kurmalısın !

Bu vasat jenerasyonda Ömer ve Hakan gibi değerli oyuncular bulmuşken elinin kenarıyla bu oyuncuları itmek gerçekten çok şaşırtıcı. Bu oyuncular Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş'tan birinde oynuyor ve Almanya'da oynadıkları kadar iyi oynasaydı ve kadroya bir şekilde dahil edilmeselerdi nasıl kıyamet kopacağını hepimiz biliyoruz sanırım.

Hakan ve Ömer Almanya'yı seçmiş olsalardı şu anda Almanya'nın 25 kişilik kadrosunda % 100 olurlardı. Sonra biz belki Mesut gibi Hakan'ın başarılarını izleyip acaba bizde olsa ne olurdu diye hayal ederdik. İşin gerçeği şu ki Hakan bizde ama onun değerinin farkına varan yok...

Ülkenin içinde kısır bir döngü var, takımlarımızda iyi oyuncular yetişmiyor son birkaç yıldır. Almanya'da oynayan çok iyi oyuncular var Hakan ve Ömer dışında Türk milli takımını seçen. Onlar da yakında Milli takımda oynar seviyede olacaklar. Onları nasıl takıma entegre edebilirsek o kadar iyi bir takım yaratabiliriz. 

Ali, Veli, Mehmet değil, isimler değil önemli olan, önemli olan Türk milli takımında oynayabilen oyuncuların en iyilerini seçip, onları sisteme monte edip, maksimum verim alarak takımın seviyesini yukarı çekmek. 

Bugün Hakan olur yarın başka bir isim, önemli olan zihniyet. Başarı hedefliyorsak eldeki değerlerin kıymetini bilmeliyiz.

Bu yazı 08.11.2014 tarihinde yazılmıştır.

4 Kasım 2014 Salı

Manchester Derbisi ve Skor Reaksiyonu

Futbolda skor çoğu zaman herşey demek olduğuiçin skordaki değişimler maç içerisindeki oyunları inanılmaz derecede etkiliyor.

Haftasonu Manchester derbisi oynandı ve M.Utd savunmasında onca eksik yetmiyormuş gibi 38.dakikada Smalling'in atılması ve Rojo'nun sakatlanmasıyla iyice zor duruma düştü maçta. 10 kişi kaldığı için skoru 0-0'da tutmayı düşündü United. Oyununu oynamayı devam ettirip gol arayamaz mıydı ? City baskısı ve 10 kişi kalmanın psikolojisi ile United'lı oyuncuların ve maçı izleyenlerin söyleyeceği şey HAYIR olacaktır. Mantıklı olan da buydu aslında. Ama hep skora ve şartlara göre düşünüyoruz.

Maç 1-0 olduktan sonra United nasıl City kalesine hücum edip birkaç pozisyon bulabildi o halde ? Yine skor devreye girdi çünkü. United'lı oyuncuların kafalarında artık 0-0'ı korumak diye birşey olmadığı için ne olursa olsun artık, ben saldırayım, gol arayayım düşüncesi belirdi çünkü. City'lilerde de derbi maçında rakip 10 kişiyken kaza golü yemeden şu maçı atlatayım düşüncesi belirdi. Maçın son bölümleri United'ın baskısı ile sonuçlandı. Bunların hepsi skorun getirdiği Reaksiyon !

Skor ne olursa olsun, oyununuzu oynayın diyen bir teknik direktör'e saygım sonsuz. Oyunculara da. Geçen sene Spor Toto Süper Lig'de 10 kişi kaldığı maçlarda Ersun Yanal'ın hücum stratejisinden bir gram vazgeçmemesi ve takımın sahada 10 kişiyle bile dominant bir oyun sergileyebilmesi mentalite ile alakalı. Futbolda gerçekten skor çok önemli ama skor için bazı şeyleri yapmanız gerekiyor. Korkunun ecele faydası yok ! Gol yememek için kapanan ekipler eninde sonunda o korktukları golü yiyor çoğu zaman futbolda. Güç olarak aşağıda olan takımlar için söylemiyorum bunu tabi ki. Onlar güçleri el verdiğince mücadele edip skora odaklanacaklar. Ama dünyanın en pahalı oyuncularına sahip, hücum odaklı takımlar bunu yapıyor. Di Maria, Rooney ve Van Persie savunma yapsa ne olur yapmasa ne olur. Bu adamlar o paraları hücumda birşeyler yapmak için alıyor. Madem geri çekileceksin, çıkar hepsini, 10 kişi yığıl oraya... 10 kişiyle bile Di Maria ve RVP ile pozisyona girdi United. Demek ki yapılabiliyormuş, yeter ki istensin...

Psikolojik faktörler gerçekten çok önemli futbolda, skor da en önemli psikoloji. Yanlış anlaşılmasın , yalnızca Van Gaal'e ya da United'a değil eleştirim, daha ziyade genel bir eleştiri bu. 10 kişi kalınca veya deplasmanda, zor şartlarda oynayınca otomatik olarak savunmayı düşünen takıma ve oyunculara bu eleştiri. Hem de dünyanın en pahalı oyuncularına sahip takımlara.. Manchester City de bu mentaliteden kurtulamadığı için Avrupa'da yol alamıyor bir bakıma. Silva, Agüero, Dzeko, Navas, Nasri gibi adamlar sıradan oyuncular gibi oynuyor büyük maçlarda. Geçen yıl Pellegrini Barcelona eşleşmesinde Barcelona'dan o kadar çekinmişti ki tamamen City'nin karakterine aykırı bir futbol anlayışı ile oynattı takmını. Sonuç ? Ne City istediği oyunu oynadı ne de istediği skoru aldı. Potansiyelinin yarısını gösteremeden, çaresiz bir görüntü vererek elendi. Halbuki kora kor oynasan ne olacak ? Barcelona'ya elendin diye kimse birşey demeyecek. Ama sen kadrodaki kaliteden A+ verim alamıyorsan, onları başarılı olacak bir pozisyona sokmuyorsan buradan suçlu sensin teknik direktör olarak. 

Pragmatik hocalar var dünyada, skoru almasını çok iyi bilen ve o yönde oynayan. Bu bir anlayış meselesi. Futbolda skor almak en önemli şey ama skoru alırken kimliğini koruyup, sahada istediklerini yaparak alırsan herkesin takdirini kazanırsın.  

Bu arada yıllardır Carrick, Fletcher gibi adamlar nasıl oynuyor diye sorgulayan bir kesim vardı United'da. O oyuncular görevini layıkıyla yapan, büyük takım futbolcuları. Zor maçlarda, zor şartlarda ne yapılması gerektiğini bilen adamlar onlar. Bazılarına düz oyuncular, niteliksiz oyuncular olarak gözükebilir ama sahada kattıkları başka değerler var. 

Son olarak, City istediğini aldı derbide - 3 puan -. Agüero müthiş formuna devam ediyor, Jovetic sene başındaki formunda olsaydı 3'lük olurdu maç. Navas'ta geldiğinden beri bir düşüş var, Sevilla'daki Navas sahada yok, onu aramıyoruz artık ama en azından City'e ilk geldiğinde kanatta etkili olan bir Navas City'e fayda sağlar. Fernando çok önemli bir transfer City için, Agüero'ya ilk yarıda gönderdiği 2 uzun top inanılmazdı. Saha görüşünün ne kadar iyi olduğunu net olarak gösteriyor bu iki pas. Onun dışında savunma ve orta saha arasında müthiş bir köprü. Pas oranı da yüksek ayrıca. Savunmanın arasına girip yaptığı kademeleri de sayarsak City'nin en az Toure kadar değerli bir oyuncusu Fernando. Onun görevini yapabilecek ikinci bir orta saha yok kadroda, onun yokluğunda zorlanmaları gayet normaldi. Fernandinho daha çok top yapmayı seven bir orta saha, öne çıkarak oynadığında etkili olabiliyor. Toure zaten farklı bir görevde. 

United ise transfer döneminde üç sol bek transfer edip, birini stoper birini orta saha birini sol bek oynatıyor. Takıma net olarak 2 tane çok iyi stoper lazım. Ferdinand ve Vidic gitti, onlar varken de 1 tane sağlam stoper lazımken yazın bir stoper bile alınmaması gerçekten çok ilginç. United'ın kolay gol yediğinden dem vuruluyor, bu savunma kurgusu ile kolay gol yememe şansı yok. Tamam, sakatlıklardan dolayı çok değişti geri dörtlü ama ideal geri dörtlü oynasa ne olur ki ? Şampiyonluğa oynayacak bir geri dörtlü yok. Ayrıca Maroune Fellaini Everton'da parlarken forvette oynuyordu, orta sahadan oraya çekmişlerdi. Fellaini orta sahada da oynar ama ilerde fizik gücü ile çok yıpratıyor rakipleri. United orta sahaya alternatif bulup transfer döneminde onu ilerde kullanmayı düşünmeli. Rooney iyiden iyiye orta sahaya kaydı.

Bu yazı 04.11.2014 tarihinde yazılmıştır.


Frank Ribery Etkisi

Haftasonu oynanan B.Dortmund derbisinde ilk yarıda tam anlamıyla bir düello vardı ilk yarıda. İki takım da kılıçlarını çekip korkusuzca düello yaptılar ilk yarıda. Gol her iki taraftan da gelebilirdi ama Dortmund attı. Dortmund golden sonra 2.yarıda cesur oyununu bir kenara bırakıp, ligdeki puan durumunu ve Bayern'in 2.yarıda ortaya koyacağı baskıyı düşünerek geriye yaslanarak skoru korumaya çalıştı. Bayern sayısız fırsat kaçırdı, bazılarını Bayernli oyuncular kaçırdı, bazılarını şansın da yardımıyla Weidenfeller kurtardı - Lewandowski'nin Weidenfeller'in sabit ayağına çarpıp gol olmayan pozisyonu gibi - . Bayern Münih Robben ve Ribery birlikte oynadığı zaman dünyanın en tehlikeli takımı. Bunlardan biri yokken bir şekilde idare ediyor rakip Dortmund gibi bazen şansının bazen kalecisinin bazen savunmasının ve bazen de Bayern'lilerin gol yollarındaki beceriksizlikleriyle.

Haftasonu oynanan maçta da Bayern sayısız gol kaçırmasına rağmen Dortmund oyunu 1-0'a kilitliyor gibiydi ta ki seyirci Ribery diye bağırana ve Ribery oyuna girene kadar. Ribery girer girmez oyun değişti. Robben'i ekstra önlemle kontrol eden Dortmund savunması diğer kanada Ribery gelince ne yapacağını şaşırdı. Golde Subotic'in hamlesi yerinde bir hamle belki ama Dortmund için talihsiz oldu, Lewandowski boş kaleye gönderdi topu. O pası atan Ribery'di. Aynı Ribery birkaç dakika önce 3 Dortmund'luyu ipe dizerek savunmayı zorlamıştı başka bir pozisyonda. Ribery sakatlıktan çıktıktan sonra maç eksiği gerekçesiyle son maçlarda hep sonradan oyuna giriyor ama etkisi çok büyük oluyor hep. Çünkü Ribery gerçekten büyük oyuncu.

2.golden önce Subotic'ten kaptığı top ve yaptırdığı penaltı ile maçın kazanılmasını sağladı. O girmeseydi belki maç 1-0 bitecekti Dortmund lehine, ya da 1-1 en iyi ihtimalle... Ama dengeleri değiştiren Ribery oldu, yaptığı 2 hareket maçı kazandırdı Bayern'e. 2014 dünya kupasında Fransa'da oynamış olsaydı belki Almanya'ya karşı hücumda bu kadar etkisiz kalmazlardı ve bir üst tura çıkarlardı. Kim bilir...

Bilinen birşey var o da Ribery'nin Bayern Münih için çok önemli olduğu. Götze, Müller çok iyi oyuncular ama Ribery'nin yeri ayrı. Robben ve Ribery'i birlikte izlemek çok büyük bir zevk. Bu ikili sahada birlikte oynadığı zaman Bayern'in futbolu doruk noktasına çıkıyor. 

Bayern derbiyi kazandı, arayı iyice açtı. Bu yıl da açık ara yapacaklar ama asıl hedef Şampiyonlar Ligi. Orada başarı için Ribery'nin sağlıklı ve sahada olması çok önemli. Onun gelişi ile Lewandowski, Müller ve Robben de daha iyi oynuyor, Bayern bir seviye daha yukarı çıkıyor. 

Bu yazı 04.11.2014 tarihinde yazılmıştır.

Suarez'li Barcelona'nın Sorunları

Guardiola zamanında takır takır futbol oynarken ( tiki-taka oynarken ya da ) takım , takımın en büyük özelliği topa sahip olma oranının ve pas oranının yüksekliği dışında topu kaptırdığı zaman futbolcuların bir anda alanı daraltıp presle topu yeniden kazanmasıydı. Bu sayede Barcelona rakibin ayağındaki topları çok çabuk ve kötü yerlere kullanmasını sağlıyordu. 

Guardiola sonrası tiki taka mevzusundan çok bu alanı daratlamama, topu tekrar kazanamama sorunu vardı hem Barcelona'da hem de İspanya'da. Tiki taka yok oldu nidaları atan otoriteler ve biz futbolseverler oyunun hücum yönüne hep odaklanıyorduk, halbuki problemin yarısı ve belki de en önemli kısmı savunma kısmıydı. 

Orta sahada isimler pek değişmedi - Xavi Iniesta ve Busquets yine takımda ama Barcelona eskiye göre çok daha rahat top kullandırtıyor rakibe. Alan daraltarak pres yapmak yok ! Bunun faturasını da hem PSG'ye hem de Real'e karşı ödediler. Celta Vigo gibi takımlar eskiden nefes alamazdı Camp Nou'da. Şimdi ciddi ciddi etkili kontra ataklar yapıyorlar.

Problemin bu kısmı hala çözüme kavuşturulamadı, rakibe göre fizik olarak dezavantajlı olan bir takım Barcelona ( ve İspanya ),  savunmada topu alanı daraltarak aniden kazanamayınca kora kor mücadeleye kalıyorlar, açık alanda yakalanıyorlar. Burada hep fizik dezavantajları ortaya çıkıyor takımın.

Problemin 2.kısmı ise hücum. Orta sahada dinamizmi kaybetmiş durumda Barcelona. Bu yıl da skor alırken ön tarafta Neymar ve Messi'nin bireysel becerileriyle yarattığı pozisyonlarla gol attı hep. 8,9 kişi blok halinde rakip yarı alanda gol aramadı eskisi gibi. 

Son iki maçtır hücumda bir şekilde idare eden Barcelona'ya Suarez problemi çıktı. Suarez geçen sezon dünyanın en iyi santraforuydu verdiği performans açısından. Barcelona'da da çok iyi işler yapacaktır. Ama Suarez aylardır maç yapmıyor, maç eksiği çok. L.Enrique yönetimin baskısı mı kendi insiyatifi mi bilinmez ama bu kadar beklenti altında olan bir adamı hazır olmamasına rağmen ısrarla oyunda tutup, süre veriyor. Real maçında 2.yarıda Suarez'in fizik olarak hazır olmadığı 50.dakikada kendini belli etti. Zira Celta maçında da öyle. Eski Suarez olsa ne kadar bu kadar çok pas hatası yapar, ne de gol fırsatlarında bu kadar ağır kalır. Öldürücü Suarez gelene kadar yaklaşık 1 ay daha bekleyeceğiz en az. Öyle gözüküyor...

Ayrıca Suarez hazır olsa bile ortada Neymar- Messi - Suarez bilinmezi var. Kağıt üstünde dünyanın en yetenekli oyuncuları bunlar ama Celta Vigo'ya karşı gol dahi bulamıyor Barcelona. Futbol böyle bir oyun. Kağıt üstünde değil, sahada oynanıyor. Takım kimyası çok gözardı edilen, başarıda çok önemli olan bir konudur. Bütün takım sporlarında takım kimyası çok önemlidir. Mütevazi kadrosu ile dağları deviren takımlar gördük yıllardır. Müthiş uyum içerisinde, saat gibi top oynadılar, gözlerimizin pasını aldılar. İşte o takım kimyasının bir sonucu. Neymar Messi ve Suarez birlikte oynamayı öğrenene kadar garip pas hataları, boşa giden ataklar izleyeceğiz Barcelona'da. Bunlardan biri veya ikisi çıkıp şahane bir golle maçı her an alabilir, o ayrı bir konu. Ama kollektif olarak bu üçlüyü etkili bir biçimde ne zaman izleyebiliriz o bir soru işareti.

Neymar bile daha bu yıl alıştı Avrupa'ya, Barcelona'ya ve Messi'ye. Hazır olmayan bir Suarez ile değişen bir hücum hattıyla Barcelona cumartesi akşamki gibi beklenmedik sonuçlar alabilir.

Sorunun iki tarafı da çok önemli, ikincisi belki zamanla çözülecek ama ilk kısmı Barcelona için büyük dert. Özellikle kendi ayarındaki takımlarla oynarken başını çok ağırtacak Barcelona'nın. Oyunun savunma tarafında eski sistemlerine dönmezlerse durdurulamaz bir Barcelona'yı değil, çok atıp, çok yiyen, arkada güven vermeyen bir Barcelona'yı izleyeceğiz önümüzdeki dönemlerde.

Bu yazı 03.11.2014 tarihinde yazılmıştır.