24 Aralık 2014 Çarşamba

George Hill ile birlikte Indiana'nın Hücumu da geri döndü !

Bu sezon sakatlığından dolayı henüz maça çıkamayan George Hill dün New Orleans Pelicans'a karşı ilk maçına çıktı. Bench'ten oyuna giren Hill büyük tezahürat ve alkışlar eşliğinde Indiana'nın hücumunu yönetti.

21 dakika sahada kalıp 5'te 8 saha içi isabeti ile 15 sayı, 3 asist ve 4 ribaunt üretti Hill ama yaptıkları rakamların çok ötesindeydi.

Sene başından beri hücumda zorlanan Indiana, Hill'in komutası altında çok daha rahat gözüktü hücumda. Maçı takım olarak % 50 şut isabeti ile bitirmenin yanı sıra Hibbert ve West'e pota altında inen toplar, pick & roll sonrası topun hareketi ve boş adamın çabucak bulunması Hill'in gerçek etkisini görmemizi sağladı.

Başa baş giden maçta, Hill'in oyuna dahil olmasıyla ve Hibbert'ın pota altını kararıp, 7 blokla kapattığı ilk yarının ardından Indiana Pacers maçın kontrolünü eline almaya başladı.

NBA'de pota altından en yüksek yüzde ile şut atan oyuncu olan Anthony Davis, rakiplerini pota altında en az şut yüzdesine sürükleyen Hibbert karşısında zorlandı.

18'de 8 ile 21 sayıyla maçı kapattı Davis ve maçta kontrolü hiç eline alamadı. Pota altında West, Hibbert, Scola ve Allen dönüşümlü olarak Davis'in etkinliğini kısıtladılar.

Pelicans'ta Davis'in damgasını vuramadığı maçta Pacers savunmasının boşluk vermemesi üzerine ne Evans ne Anderson etkili olabildi. Bütün yük Holiday'e kaldı, o da zorlama atışlarla sayı bulmaya çalışıp 21'de 7 gibi çok kötü bir saha içi isabet oranıyla ve 16 sayıyla maçı kapattı.

Maçın hikayesi George Hill'in geri dönüşüydü. Onun hem savunmada hem de hücumda yaptıkları Indiana'ya güven verdi.

Hücumda arkadaşlarını ve setleri çok iyi tanıması, tempoyu yukarıya çekmesi ve topu boş adamla doğru anda doğru pas şiddetiyle buluşturabilmesi sayesinde Indiana'nın hücumu sezon başından beri ilk kez bu kadar akıcıydı.

Stephenson gitti, George da sakat ama yine de Hill'in gelişi ile yukarı doğru bir ivme yakaladı Indiana. Son 2 maçını kazandılar ama bu maçta asıl kazanç Hill oldu. Hibbert, West, Miles, Stuckey, Solomon Hill ve diğer oyuncular Hill'in önderliğinde daha etkili bir hücum performansı sergileyecekler.

Indiana için playoff tırmanışı resmen başladı !

22 Aralık 2014 Pazartesi

Liverpool:2 Arsenal:2 - Sorunlu iki takımın mücadelesi -‏


Dün akşam Anfield’da oynanan Liverpool – Arsenal maçında bu yıl beklentilerin altında kalan iki takım beklentilerin üstünde bir maç ortaya koydu.  Liverpool’un hakimiyeti altında geçen maçta ev sahibi ekip 1 puanı 90+7’de kurtardı.

GALİBİYET İÇİN OYNAYAN İKİ TAKIM

Ligde 10. Sırada bulunan Liverpool hücum hattındaki eksikleri  - iki gol bulmasına rağmen - bu maçta yine hissetti. Sterling Manchester United maçındaki gibi en uçta görev alırken ona Markovic, Lallana ve Coutinho destek verirken Welbeck, Giroud, Sanchez üçlüsü ile sahada yer alan Arsenal’in Anfield’da 1 puandan fazlasını hedeflediğini söylesek yanlış olmazdı.

Liverpool menajeri Brendan Rodgers bu yıl İngiltere’de moda olan üçlü savunmayı – geçen yıl kendisi de kullanıyordu - bir kez daha kullandı. Skrtel Toure ve Sakho’dan oluşan savunma üçlüsünün önünde Lucas Leiva ve Steven Gerrard oynarken, kanatlarda Henderson ve Markovic bulunuyordu. Arsenal’in etkili oyuncularından Sanchez’in sağ kanatta oynadığı düşünülürse, sol tarafta Markovic’e çok iş düşüyordu ki Sanchez sezonun en kötü maçlarından birini oynayarak maç öncesi beklentileri boşa çıkardı.

Orta sahayı Cazorla, Flamini, Chamberlain üçlüsü ile kuran Wenger sağ bek Debuchy’i merkezde Mertesacker’le birlikte kullanıp beklerde Chambers ve Gibbs’e şans verdi.

MAÇIN KISA ÖZETİ

Maçın ilk yarısı Liverpool’un lehine gelişti. Topla daha fazla oynayıp ileride pozisyonlar bulan ekip Liverpool’du. 45’te Coutinho’nun golüne aynı dakikada Debuchy cevap verip soyunma odasına 1-1 girilmeseydi skor avantajıyla ikinci yarıda daha rahat bir Liverpool görebilirdik. Arsenal beklentilerin aksine topla daha az oynayıp hücumda daha az gözükmesine rağmen Cazorla ve Giroud’un muhteşem işbirliği ile öne geçen taraf oldu. 1-2’den sonra Coutinho’nun ayağına oturmayan birkaç önemli gol pozisyonu buldu Liverpool. Ardından oyuna sonradan giren Borini takımını 10 kişi bırakınca Arsenal’in rahat bir galibiyet alacağı düşünülüyordu. Skrtel’in sakatlığı dolayısıyla 5,6 dakika ekstradan duran oyun 9 dakika uzatmaya gitti. Son dakika psikolojisi ile skoru korumak için geriye çekilen Arsenal uzatmanın 9 dakika olduğunu bir anlığına unuttu sanırım. 9 dakika futbol için çok uzun bir süre ve nitekim 90+7’de kornerden gelen topta Skrtel’in rahat kafa vuruşu ile golü yediler.

ÇIKMAZ SON

Sonuç olarak Liverpool 10, Arsenal 6.sırada kaldı. Her iki takım için de işler bu yıl iyi gitmiyor. Arsenal futbolcu kalitesiyle biraz daha önde sıralamada Liverpool’dan ama onlar da en az Liverpool kadar kötüler bu yıl. Bahsettiğim oyuncu kalitesi farkı olmasaydı belki Liverpol yerine Arsenal 10.’ydu.

HEDEFSİZ ARSENAL
Wenger’in hedefsiz Arsenal’i – yıllardır şampiyonluğa uzaklar- uzun zamandır eleştiriliyordu. Yetiştirici kulüp olup rekabette geride kalan Arsenal bu döngüyü kırmak için 2 yıldır pahalı transfer hamleleri yapıyor -Mesut Özil ve Alexis Sanchez -ama sonuç değişmiyor. Mesut ilk 3 ay gösterdiği performansın yanına yaklaşamıyor, Alexis ise iyi bir form tuttursa da tek başına yeterli olmuyor başarı için.

SAVUNMADAKİ EKSİKLİKLER
Takımın savunmada yaşadığı sıkıntılar aşikar, dünya çapında stoper, bek ve önliberolara sahip değil Arsenal. Elindeki malzeme ile de anca bu kadar savunma yapabiliyor. Zaten Wenger’in pek önemsediği bir şey değil oyunun savunma tarafı. Hal böyle olunca da takım kırılgan oluyor. Anderlecht’e karşı 3-0 öne geçtiği maçı bile beraberlikle bitirebiliyor. Gol yemeye çok müsait Arsenal. Ayrıca orta sahadaki yumuşaklık da göze çarpıyor. Wilshere, Cazorla, Arteta ideal üçlüsü oyunun pas yönünü harika oynuyor olabilirler ama fiziksel olarak zayıf kalıyorlar. Bununla birlikte, savunmanın içine giren, oraya yardım getirebilen oyuncu tipleri değil bu oyuncular. Arsenal tiki-taka benzeri bir oyunla ancak fiziksel dezavantajlarını kapatabilir bu orta saha yapısıyla. O sistemi oynatmak, uzmanlaştırmak ise Pep Guardiola’nın işi.

GİROUD

İleri uçta Giroud’un konta atak oyununda ağır kalması, kalite olarak bir Benzema bir Suarez bir Sturridge bir Diego Costa ayarında olmaması da takımın kötü oynadığı maçlarda santraforunun yapacağı ekstra işlerle ekstra puanlar kazanmasına mani oluyor. Sanchez ve Welbeck kontra atağa daha uygun oyuncular. Skor 1-2 olduktan kısa bir süre sonra bunlardan birini öne atıp başka bir orta saha oyuncusu ile hem orta sahayı kalabalık tutmayı hem de ani ataklarda daha etkili olmayı düşünebilirdi Wenger ama yapmadı.

Wenger “adjustment”  - düzeltme , duruma göre değiştirme - konusunda yıllardır böyle. Kazanmak için sistemini, felsefesini değiştiren bir adam değil. Belli kalıpları var ve kazanmak çok umurunda değil. Doğru oyunu oynamayı felsefe edinmiş durumda ama şampiyonluğu hedefleyen bir takımın oyundan çok puana odaklaması gerekiyor. City ve Chelsea gereken bütün ayarlamaları, değişiklikleri yapıp kimi zaman çirkin futbolla kazanıyor.

Önemli olan kazanmak mı yoksa göze hoş gelen futbol oynayıp hedefsiz yola devam etmek mi bu da Arsenal yönetiminin vereceği karar.

SUAREZ’İN GİDİŞİ LİVERPOOL’U ÇOK ETKİLEDİ

Liverpool cephesinde ise klasik bir “yıldız oyuncunun ayrılışı ve onun yerine alınan oyuncuların katkı verememesi” sendromu yaşanıyor. Luis Suarez  sadece geçen yıl Premier Lig’in değil  dünyanın en iyi oyuncularından biriydi – ısırma olayı yaşanmasa yılın futbolcusu için ilk 3 adaydan biri olabilirdi - . Liverpool’a bir sürü puan kazandırdı Sturridge’le birlikte. Suarez’in yaptığı sadece rakamlarla ölçülemez. Liverpool’a getirdiği özgüven rakiplere saldığı korku da yadsınamaz faktörler. Liverpool Suarez’le sahaya çıktığında rakipler savunma hatlarını öne çıkarmakta tereddüt ediyorlardı.

BALO(N)TELLİ ve LAMBERT

Suarez’in yerine alınan Balotelli ise bu yıl fiyasko, henüz golü yok Liverpool adına. Golünün olmaması çok fazla önemli değil ama sergilediği duruş ve tavırları bir kez daha rahatsızlık veriyor.  Sturridge’in de sakat olduğu bu dönemde sahaya adım bile atamamasının yegane nedeni de bu. Takım Real Madrid’e 3-0 yenilirken orta sahada gamsız bir şekilde dolanıp arkadaşlarına topuk pasları atan, devre arası Marcelo ile forma değiştiren bir adam Balotelli.
Kalitesi Liverpool’a yetmeyen, iyi iniyetli ama eski tip bir golcü olan Lambert’ın da takıma katkısı çok az. Hal böyle olunca ileride Sterling oynuyor son iki maçtır – aslen kanat oynayan Sterling-. Sterling’in kanatlarda yaptığı işi yapacak bir başka Sterling de yok maalesef.

DİĞER BÖLGELER DE SORUNLU

Sadece ilerde değil sorunlar, orta sahadaki dinamizm, Gerrard’ın yaşı gereği yaşadığı düşüş, yeni transferler Lallana ve Markovic’in geldikleri takımlardaki performanslarının yarısına dahi ulaşamaması da sorunlar arasında. Yine de bence Suarez Sturridge ikilisi sahada olsaydı hem orta saha hem de bu kanat oyuncuları çok daha iyi performans verirlerdi.
Liverpool erken gol bulup hızlı oyuncularıyla rakibi hep tehdit altında tutuyordu geçen yıl. Sterling, Sturridge ve Suarez ışık hızında kaleye iniyorlardı. İlerde ne top tutabildikleri ne de kaliteye sahip oldukları için bu yıl bu özelliklerini kaybettiler.

OCAK’TA YENİ TRANSFER ve STURRIDGE’in DÖNMESİ GEREKİYOR

Ocak’ta Sturridge dönünce işler bir parça düzelebilir ama kesinlikle oyun yanında dünya çapında bir forvet oyuncusu gerekiyor. Gezici forvet Edinson Cavani benzeri bir oyuncu ilaç olur Liverpool’a.

MIGNOLET’E İNANÇ GEREKİYOR

Ayrıca takımın kalede Mignolet’e güvenmesi gerektiğini düşünüyorum. Mignolet’nin kumaşı çok iyi, geçen sene de bunu gösterdi. Bu yıl kötü oynuyor ama Jones’tan çok daha iyi bir kaleci. Jones ile alacağınız yol sınırlı, Mignolet’i kendine getirebilirseniz kazancınız çok daha fazla olur! Kaleci aramayı bırakıp Mignolet’e güvenmeye devam etmeli Liverpool. Ama illa bir kaleci alınacaksa Petr Cech’in peşine düşmeleri akılcı olur.

İLK 4 ÇOK ZOR BELKİ İLK 6 OLABİLİR

Liverpool’un sorunları devre arası transflerine göre hafifleyebilir ama bitmez. İlk 4’ü bir şekilde yakalayabilirlerse çok iyi olur ama o da çok uzak gözüküyor şu aşamada. En kötü ihtimalle ligi ilk 6 içinde bitireceklerini düşünüyorum. Rodgers da eksiklerin farkında, ara transfer döneminde çok dikkatli olmaları gerekiyor.

Bu yazı 22.12.2014 tarihinde yazılmıştır.





16 Aralık 2014 Salı

Old Trafford'da İki Farklı Yöne Giden İki takımın mücadelesi

Bundan tam 9 ay önce David Moyes yönetiminde zor günler geçiren Manchester United kendi sahasında şampiyonluğa yürüyen ezeli rakibi Liverpool’a 3-0 kaybetmişti. 9 ay futbol için çok uzun bir süre ve bu süre içerisinde Manchester United Liverpool’dan daha iyi bir konuma geldi.

9 ay önceki Liverpool kadrosundan 6 futbolcu , Manchester United kadrosundan 7 futbolcu ilk 11’de yer aldı Pazar günü. Ama bir oyuncu var ki bu yılki Liverpool ile geçen yılki Liverpool arasındaki farkı ortaya koyan bir isim; Luis Suarez. En çok onun yokluğu hissediliyor sahada. Suarez’den sonra en çok aranan diğer isim ise Sturridge, sakatlığı nedeniyle oynayamıyor Liverpool adına.

Bu yıl sakatlıklardan dolayı bir türlü ideal 11’ini sahaya süremeyen Van Gaal 3-5-2 sistemiyle takımını sahaya çıkardı. Zor günler geçiren Liverpool’da Rodgers da 5-4-1’e yakın bir sistemle takımını sahaya sürdü. Futbolda sistemler önemli ama sistemden daha önemli şeyler var.

Liverpool’un arkaya sağlama alıp, kontra ataklarla gol aramak istediği açıkça belliydi. İlerde tek başına Sterling’i bırakarak ve Gerrard, Lallana, Allen, Coutinho orta sahası kurarak Rodgers Old Trafford’da bir puan hedefiyle çıkmıştı.

Van Gaal Rodgers’a zıt olarak Fellaini- Mata- Young- Valencia orta sahasının önüne Rooney ‘i koyarak ofansif bir dizilişle sahaya sürdü takımını. İlerde Van Persie’nin yanına genç James Wilson’ı monte ederek forveti ikilemişti Van Gaal.

Maç aslında dengeli başladı hatta Liverpool Sterling ile net bir fırsattan yararlanamadı ama United o kadar ofansif bir takımla sahaya çıkmıştı ki her an gol bulabilirdi ki Valencia’nın sağ kanattan yaptığı akında Rooney’i kaçıran Coutinho’nun büyük hatası ile golü buldu United. Ofansif bir bek/kanat oyuncusuyla oynamanın mükavatını aldı Van Gaal. Valencia iki kişi arasından çalımla sıyrılıp golü yoktan varetti. Stoperden devşirme bir bek olsaydı topu geriye oynardı o pozisyonda.

United’ın ikinci golü gecikmedi ama gol bariz ofsayttı. Mata en yakın Liverpool’lunun en az 50 cm. önündeydi. Mata, Fellaini, Rooney’nin orta saha göbeğinde oynaması Liverpool savunması için büyük dezavantaj oldu. Özellikle Mata ve Rooney hem şut hem çalım hem de ara pası tehdidi yaratıyordu.

Ayrıca kanatlarda Young ve Valencia gibi dikine hareket eden, adam geçen, şut atan ve tehlikeli ortalar yapan oyuncular olduğu için Liverpool savunmasının maçı gol yemeden tamamlaması oldukça zordu.

İkinci yarıda Rodgers sistemi değiştirdi, Balotelli’yi oyuna alıp ilerde top tutacak, gerçek bir santrafor oyuna sürdü. Maçın adamı De Gea ikinci yarıda net 3 gol pozisyonunu çıkarmasa sonuç belki farklı olabilirdi ama Mata müthiş bir feykle boş kaleye Van Persie’ye 3. golü attırdığında maç bitmişti.

Rodgers’ın formsuz Mignolet’i kesip Jones’u oynatması eleştirilebilir ki bana göre de yanlış karar. Mignolet ne kadar formsuz olursa olsun United maçı gibi önemli bir maçta kalesinde devleşebilirdi. Mignolet çok yetenekli bir kaleci, formsuzluğunun cezasını daha başka bir maçta çekmesi daha doğru olabilirdi.

Üst üste 6 maç kazanan Manchester United’da işler iyi gitmeye başladı. Ara transfer döneminde en az iki tane gerçek pozisyonu stoper olan oyuncuları kadrosuna katarsa işi daha da kolaylaşır. Yaz döneminde orjini sol bek olan 3 oyuncu transfer edip birini stoperde birini orta sahada oynatmak pek akıl karı değil zira.

Ayrıca Falcao’nun sakatlıktan tam olarak kurtulup, en kısa zamanda forma girmesi gerekiyor. Formsuz Van Persie de United’a pek yardımcı olamadı bu yıl. Bu usta isimlerin kötü bir sezon geçirmesi Arsenal’e gönderilen Welbeck’in bir nebze de olsa aranmasına sebep oluyor. Van Gaal boşuna Wilson’a bu kadar şans vermiyor. Ara transfer döneminde orta sahanın ortasına dinamik bir oyuncu alınırsa United başka bir seviyeye de çıkabilir. Oradaki eksiklik de göze çarpıyor. Herrera çok genç ve uluslararası deneyimi sınırlı. Gelecek için Herrera iyi bir oyuncu ama İngiltere Premier Ligi için şu ana kadar yetersiz kalıyor.

Liverpool’da ise kesinlikle santrafor transferi gerekiyor. Suarez’in yerini Balotelli ve Lambert’ın dolduramayacağı aşikardı zaten ama bu ikilinin bu kadar etkisiz olması da beklenmiyordu açıkçası. Ayrıca yaşı gereği gerilemeye devam eden Gerrard, geçen yılki performansını mumla aratan Coutinho, şu ana kadar gösterdiği performansla hayal kırıklığı yaratan Lallana’nın bulunduğu orta sahaya İngilizlerin dediği gibi”impact” player, yani maça, takıma etki edecek kaliteli bir oyuncu takviyesi de şart.


Manchester United sakatların da dönmesiyle bu form düzeyini devam ettirirse ilk 3 için önemli bir aday olur. Ara transfer döneminde yapılacaklar da takımın şampiyonluğu bile zorlamasını sağlayabilir. Bir ay önce imkansız gibi görünen Şampiyonluk artık daha olası görünüyor. Büyük transfer harcamaları yapacağını açıklayan United’ın Ferguson’lı parlak günlerine yakın zamanda döneceğini düşünüyorum. Liverpool’da ise Rodgers’ın iş güvenliği pek iyi durumda değil.  United derbisini kaybetmek önemli bir negatif puan olarak hanesine yazıldı. Zaten işler kötüydü…

Bu yazı 16.12.2014 tarihinde yazılmıştır

10 Aralık 2014 Çarşamba

“WIN OR GOME HOME”. Şampiyonlar Liginde Kritik Hafta: E,F,G ve H Grupları

Dünkü kader maçlarında büyük bir sürpriz yaşanmadı, Liverpool sezon boyunca oynadığı kötü futbolun bir benzerini sergileyerek Şampiyonlar Ligine veda ederken, İtalya’daki liderlik mücadelesinden Juventus veya Atletico Madrid adına gol çıkmadı.
Bugün E grubu başta olmak üzere çok kritik maçlar oynanacak yine Şampiyonlar liginde:

* E grubunda 5’er puanla arka arkaya dizili Roma, Manchester City ve Cska Moskova’dan hepsi gruptan çıkmak için şansa sahip. Manchester City’i ligde ve Avrupa’da taşıyan Sergio Agüero’nun sakatlığı nedeniyle İtalya’daki Roma maçında oynayamayacak olması M.City adına büyük bir handikap. E grubunda hesaplar çok karışık, Bayern sonuçlar ne olursa olsun grubu lider bitiriyor. Roma Manchester City’i yenerse gruptan çıkma şansını elde ediyor, beraberlik halinde ise Cska Bayern ile berabere kalırsa gruptan çıkıyor. Eğer Cska kaybederse Bayern’e, Roma golsüz beraberlikle tur atlıyor ama gollü beraberlikle eleniyor. Cska’nın ise gruptan çıkması için Bayern’i yenmesi gerekiyor ( beraberlik yetmiyor ) ve Roma’nın Manchester City’i yenmemesi gerekiyor (ikili averajda Roma üstün).  Manchester City ise kazanırsa ve CSKA Bayern’i yenemezse (ikili averajda Cska üstün ) veya gollü bir beraberlik alır ve CSKA da kaybederse gruptan çıkıyor.

Tahmin: Grupta hesaplar çok fazla. Bayern Münih’in Cska’yı Almanya’da ağırladığını düşünürsek CSKA’nın puan almasının çok zor olacağını söyleyebiliriz. Cska’nın Bayern’den puan alamadığı senaryoda City ve Roma kendi arasında işi hallediyor. Cska yenilirse gollü veya golsüz beraberliğin de önemi ortaya çıkıyor. M.City gol attığı takdirde berabere bile kalsa, bu senaryoda gruptan çıkıyor. Yani Roma’nın da çok rahat olmayacağı bir maç olacak. Golsüz beraberlikle tur atlıyorlar ama bütün maçı golsüz beraberliğe oynayacaklarını düşünmüyorum, çok riskli bir durum. Bayern Cska’yı yenecektir, Roma M.City maçında da Roma’nın lehine bir sonuç, galibiyet, çıkacağını düşünüyorum. Agüero’nun yokluğu ve City’nin Avrupa’daki kötü futbolu tahminimdeki etkenler.

* F grubunda Barcelona ve Paris SG liderlik mücadelesi yapacak Camp Nou’da. Aynı anda ise Hollanda’da Avrupa ligi bileti için Ajax ve Apoel mücadele edecekler. Paris SG 1 puan önünde lider Barcelona’nın, Ajax da Apoel’in 1 puan önünde 3. sırada. Her ne kadar hem Barcelona hem PSG gruptan çıkmayı garantilese de Şampiyonlar liginde grubu lider bitirmenin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Çapraz eşleşmede grup ikincileri ile eşleşmek isteyecektir her iki takım da.

Tahmin: Barcelona Paris SG zevkli bir mücadeleye sahne olur ve Barcelona’nın galibiyeti ile biter. Kendi sahasında liderlik şansını tempeyeceğini düşünüyorum Barcelona’nın. Ajax Apoel maçında da ev sahibi avantajlı. Ama orada beraberlik de çıkabilir. Ajax’ın sonuçlara göre Avrupa Ligi biletini kazanacağını düşünüyorum.

* İkincilik hesaplarının yapıldığı bir başka grup da G grubu. Grupta liderliği garantileyen Chelsea’nin arkasında 7 puanlı Sporting , 5 puanlı Schalke ve 3 puanlı Maribor bulunuyor. Liderliği garanti altına almış, rotasyon yaparak yedek ağırlıklı bir kadro ile oynaması beklenen Chelsea sahasında Sporting’i ağırlıyor. Grubun son sırasında olmasına rağmen Avrupa Ligi şansı devam eden Maribor da evinde Schalke ile karşılaşacak. İkili averajda avantaj sağladığı için Sporting berabere kaldığı takdirde gruptan çıkıyor. Schalke’nin gruptan çıkabilmesi için hem kendisinin Maribor’u hem de Chelsea’nin Sporting’i yenmesi gerekiyor. Maribor ise galip gelirse Avrupa Ligine gidiyor.

Tahmin: Bu grupta kolay lokma gözüken ve 1 puan alması bile zor görünen Maribor’un 3 puan toplayıp son haftaya Avrupa Ligi umuduyla girmesi önemli bir başarı. Sporting Chelsea deplasmanında son maçını oynadığı için şanssız ama Chelsea gruptan çıkmayı garantilediği için şanslı. Sporting bir beraberlik alabilir Chelsea’den. Schalke’nin de çok güven vermediğini, Maribor’u yenmesinin garanti olmadığını düşünüyorum. Grupta her iki maçtan da beraberlik bekliyorum. Sonuçlar ne olursa olsun Chelsea ve Sporting gruptan çıkacaktır kanımca.

* İlk 2 takımın belli olduğu H grubunda Porto birinciliği Shakthar ikinciliği garantiledi. Portekiz’de karşılaşacak iki ekibin maçı prestijden öteye gitmeyecek. Grubun üçüncüsü Athletic Bilbao da sahasında Bate Borisov’u ağırlıyor. 4 puanlı Bilbao beraberlikte bile Avrupa Ligi’ne gitmeye hak kazanıyor. 3 puanlı Bate’nin Avrupa Ligi için İspanya’dan 3 puan alması gerekiyor.


Tahmin: Porto Shakhtar maçı ilk maç gibi keyifli, bol gollü bir maç olur. Sonucunu tahmin edemiyorum, her ikisi için de sıralamayı etkilemeyecek bir maç, yedek ağırlıklı çıkabilirler. Grupta ikinciliği zorlaması beklenen ama hem ligde hem de Avrupa’da büyük hayalkırıklığı yaratan Athletic Bilbao ise evinde Bate ile en kötü ihtimalle berabere kalıp Avrupa Ligine gidecektir. Ben yine de Bilbao’dan galibiyet bekliyorum bu maçta.

9 Aralık 2014 Salı

“WIN OR GOME HOME”. Şampiyonlar Liginde Kritik Hafta : A,B,C ve D grupları


“WIN OR GO HOME”  , yani “Kazan ya da evine dön”. NBA Playofflarının sloganını bu hafta oynanacak Şampiyonlar Ligi maçları için kullanabiliriz rahatlıkla.

Özellikle E grubunda işler çok karışık. 5’er puanla arka arkaya dizilmiş Roma, Manchester City ve Cska Moskova’nın hepsinin grupta alacakları sonuçlara göre ikinci veya sonuncu olma şansları var. Sonuncu olmak elbette Avrupa’ya veda demek, üçüncülük de Roma ve Manchester City’i mutlu etmez belki ama Cska için büyük başarı olur Bayern Münih’in de bulunduğu bu grupta. Ama önce A ,B,C ve D gruplarına bakalım:

*A grubunda Juventus Atletico Madrid’i ağırlıyor. Atletico Madrid gruptan çıkmayı garantiledi ama Juventus’a 2 farklı bir skorla mağlup olursa liderliği Juventus’a bırakacak. Bir sonraki turda daha rahat bir eşleşme yakalaması için Atletico Madrid’in maça asılacağını düşünüyorum. Juventus’un 2. Tura kalması için bir beraberlik alması bile yetiyor diğer maçın sonucu ne olursa olsun. Juventus mağlup olursa ve Olympiakos evinde Malmö’yü yenerse – ki bu çok muhtemel bir sonuç- eğer Olympiakos ikili averajda Juventus’a üstünlük sağladığı için gruptan çıkan takım oluyor. Juventus ise Avrupa Ligi’ne gidiyor.

Tahmin: Juventus en kötü bir beraberlikle gruptan çıkacaktır. Olympiakos sahasında Malmö’yü yenip İtalya’dan iyi haberleri bekleyecektir ama büyük ihtimalle Atletico Madrid 1, Juventus 2. sırada çıkacak bu gruptan. Juventus’un liderliği alması için 2 farklı bir galibiyet alması gerekiyor At.Madrid’e karşı bu da çok muhtemel görünmüyor.

* B grubunda ise Real Madrid 15 puanla liderliği garantilemiş durumda, sahasında Ludogorets’e karşı yedek ağırlıklı bir takımla çıkabilir. Anfield’da oynanacak olan Liverpool Basel maçı ise çok kritik. Basel Liverpool’un 2 puan önünde ikinci, Liverpool’a galibiyet harici hiçbir skor yetmiyor 2.tura çıkmak için. Basel’e bir beraberlik dahi yetiyor 2.tur için. Steven Gerrard’ın son dakikada Oıympiakos’a attığı golle Yunan takımını Anfield’da 3-1 mağlup ederek gruptan son dakikada çıkan 2005 yılının Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Liverpool bu gece benzer bir sınava çıkıyor. Kaptan Gerrard yine gemisini kurtarır mı bilinmez ama Anfield’da çok büyük bir heyecan bizi bekliyor.

Tahmin: Liverpool bu yıl geçen yıla göre oldukça kötü futbol oynuyor ve kötü sonuçlar alıyor. Haftasonu ligde kazanan Liverpool şu ana kadar hayal kırıklığı yarattığı Şampiyonlar Liginde en kritik maçta seyircisinin de desteği ile zor da olsa Basel’e karşı kazanır. Rasyonel düşüne Basel’in yenilmeyeceğini söylüyor İngiltere’de – İngiltere’de sürpriz sonuçlar aldı geçtiğimiz yıllarda Basel – ama içimden bir ses Liverpool’un 2005’tekine benzer bir şekilde gruptan çıkacağını söylüyor. Real Madrid ise Bernabeu’da rahat bir maç oynar ve farklı bir galibiyet alır.

* Güç olarak birbirine yakın takımların oluşturduğu C grubunda Bayer Leverkusen 9 puana sahip ve gruptan çıkmayı garantiledi. Sonunculuğu garanti olan Benfica deplasmanında son maçına çıkacak olan Leverkusen kazanırsa veya Monaco’nun kazanmaması halinde, bir beraberlikle gruptan lider çıkıyor. Grubun kritik maçında Fransa’da 8 puanlı Monaco 7 puanlı Zenit’i ağırlıyor. Monaco’ya gruptan çıkmak için bir beraberlik dahi yetiyor ve Leverkusen Benfica’ya kaybederse bir beraberlikle bile Monaco grup liderliğini Monaco ikili averaj üstünlüğü ile Leverkusen’in elinden alıyor. Zenit’in gruptan çıkması için kazanması şart.

Tahmin: Benfica deplasmanında Leverkusen kaybetmeyecektir her ne kadar kaybetse de çok sürpriz olmayacaktır. Monaco Zenit maçında her skor çıkabilir. Leverkusen’in 1.liği çok garanti değil, Portekiz’de kazanamayacaklarını , Monaco- Zenit maçından da birisinin galip geleceğini düşünüyorum, Monaco veya Zenit’ten biri grup lideri olarak, Leverkusen 2. olarak gruptan çıkacaktır.

* Galatasaray’ın yer aldığı D grubu son maç heyecanı en az olacak grup çünkü grupta lider dışında herşey belli oldu. Grupta sonunculuğu kesinleşen Galatasaray prestij için çıkacağı maçta Arsenal’i ağırlıyor, Dortmund ise sahasında Anderlecht’le karşılaşacak.


Tahmin: Dortmund’a liderlik için bir puan bile yetiyor ki sahalarında Anderlecht’i yeneceklerini düşünüyorum. Gruptan çıkmayı garantilemiş Arsenal de yedek ağırlıklı bir 11 sahaya sürebilir. Dortmund’un Anderlecht’e yenilme ihtimalinin çok düşük olduğunun farkındadır Arsenal, o yüzden kazansa bile grup liderliğinin gelmeyeceğini bildiği için fazla asılmayacaktır maça. Almanya’dan Dortmund galip çıkar, İstanbul’da sürpriz bir Galatasaray galibiyeti gelebilir. Ama yine de İstanbul’daki maç her sonuca açık. Beraberlik yakın görüyorum. 

Bu yazı 09.12.2014 tarihinde yazılmıştır.

6 Aralık 2014 Cumartesi

Dortmund’un Kabusu Sona Eriyor mu ?

Bundesliga’da Bayern Münih’in 13 hafta sonunda namağlup bir şekilde 7 puan farkla birinci olması kimseyi şaşırtmıyor olmalı. Hatta Bayern Münih’in sezonun bitimine 1 veya 1.5 ay kala şampiyon olması da kimseyi şaşırtmaz. Ama dünkü maçtan önce 13 hafta sonunda Borussia Dortmund’u ligin son sırasında görmek gerçekten şok edici.

Bu sözü sadece ben söylemiyorum, Bayern Münih’in yıldız oyuncusu Thomas Müller de Dortmund’un bulunduğu durum için hafta içi yaptığı açıklamada aynı şeyi söyledi. Alman futbolunun iyiliği için Dortmund’un puanlar toplayıp üst sıralara çıkmasını istediğini belirtmişti Müller.

Dün akşam Hoffenheim maçı için Dortmund taraftarları tüm stadyumu yine sarı siyaha boyamıştı. “İğne atsan yere düşmez” deyimi Dortmund tribünleri için kullanabileceğimiz bir deyim.
Hayal ediyorum, Fenerbahçe, Galatasaray veya Beşiktaş’tan biri 18. olsa 13 hafta sonunda Türkiye’de neler olurdu acaba… Tribünlerin full dolmayacağı gibi yaşanacakları az çok tahmin edebiliyoruz herhalde… Türkiye değil İngiltere’de bile belki zor tahammül edilirdi bazı teknik direktörler haricinde bu tabloya.

Ama Jürgen Klopp ve öğrencileri Dortmund’u nerelerden nereye taşıdı. Finansal krizin etkisi ile küme düşmemeye oynayan bir Dortmund’u – gerçek anlamda küme düşmemeye oynayan – 2 kez Almanya’nın zirvesine taşıdılar. Kısıtlı bütçelerle mucizelere imza attılar.

Bunun bilincinde her zaman Dortmund taraftarları, dün de stadın full dolu olması ve oyunculara, takıma, hocaya tam destek verilmesi bizi hiç şaşırtmıyor.

Sene başından beri Dortmund’u birçok kez izledim. Sezona içerde Leverkusen mağlubiyeti ile başladılar ki o maç 1-0 geriye düştükten sonra (1. Dakikada) Dortmund’un tek kale oynadığı bir maçtı. Sakatlara ve eksiklere rağmen Dortmund ilk haftalarda pozitif futbol oynamaya çalışıyordu ama maçlarda öldürücü darbeyi bir türlü vuramıyorlardı ve savunmadaki eksiklikler kolay gollere mal oluyordu.

Kaleci Weidenfeller’in uzun zaman sonra ilk kez bu kadar kötü olması da Dortmund’un problemlerine tuz biber ekti. Düzeldi diye sevinirken tekrar kaybettiler Reus’u. İlkay daha yeni forma girmeye başlıyor. Immobile ve Ramos iyi başladıkları sezonda kayboldular. Mkhitaryan formunun zirvesinde değil, Reus yokken en çok aranan onun katkısı ama o da istikrarsız ve etkisiz genel olarak. Kagawa bir var bir yok… Derken Dortmund 18. sıraya geldi. Bunun daha birçok nedeni daha var ama genel olarak eksikler, formsuzluk, hatalar, kadrodaki güç kayıpları ve puan kayıplarının getirdiği psikolojik faktörler bu başarısızlıkta önemli rol oynadı.

Klopp’a Hoffenheim maçını oynamadan sana 3 puan verelim deseler her şartta kabul eder. Normalde kendi oyununu her zaman oynamaya çalışan, futbolu güzelleştiren bir takım Dortmund. Ama şartlar ne olursa olsun 3 puan alması gerekiyordu dünkü maçtan. O yüzden güzel futbol beklentisi yoktu bende.

Hoffenheim’da Alman milli takımına kadar yükselmiş genç Rudy ve Volland, Brezilya milli takımına seçilen Firmino çok etkili oyuncular. Kaptan Beck ve diğer oyuncularıyla Almanya’da tehlikeli bir takım Hoffenheim.

Klopp maça Bender-Kehl sigortası ile başladı. İlkay’ı onların önünde kullandı, forvetin hemen arkasında. Mkhitaryan sol tarafa, Aubameyang sağ tarafa geçmişti. İlerde pivot santrafor özellikleri olan Ramos oynadı Immobile yerine.

Maça Dortmund hızlı başladı ve taraftarın da itmesiyle İlkay’la golü buldu. Golden sonra oyun rölantiye döndü, Hoffenheim da Dortmund’a pek alan bırakmadı hücum. Hoffenheim’ın tehlikeli çıkışlarını Hummels ve Subotic yerinde müdahaleler ile önledir. Sene başından beri ilk kez bu kadar iyi bir Hummels & Subotic ikilisi vardı sahada. Sakatlıkları dolayısıyla sene başında birlikte oynayamadılar, yavaş yavaş formlarını buluyorlar, özellikle Hummels.

İkinci yarının başındaki frikik pozisyonunda ise uzun yıllardır unutamayacağım bir müdahale yaptı Hummels. Topun başına Rudy geçti, ceza sahasının hemen önüydü. Rudy topa vurmaya gelirken Hummels kaleye doğru geri geri koşmaya başladı ve top kaleye girmeden, doksandan kafayla topu çıkardı Hummels. Kaleci Langerak – Weidenfeller son Frankfurt maçında da hatalı gol yiyice kulübeye çekildi- donup kalmıştı, Rudy muhteşem bir vuruş yapmıştı. Ama Hummels vardı orada !

İyi savunmacı olmak böyle bir şey işte. Paolo Maldini dünyanın en iyi savunma oyuncularından biriydi ama neredeyse hiçbir zaman yerde kayarak müdahale yaparken veya savaşa gider gibi rakibin üstüne giderken görürdünüz onu. Zamanlama, kademe ve savunma için en önemli şey sezgi ve akıl.

Hummels sezgileri ve aklıyla o topu girmeden çıkardı. Uzun yıllar unutılmayacak bir müdaheleydi bu, ne kadar kritik olduğunu anlatmaya gerek bile yok. Maç 1-1 olsaydı orada neler olundu bilinmez.

Dortmund’un sorunu son haftalarda daha ziyade psikolojik. İstikrarı bulamamanın etkisiyle sahada istediklerini yapamıyor oyuncular, üzerleride baskı var. Buna rağmen 51’de Aubameyang’ın buz gibi golünü ofsayt diye iptal etti hakem. Orada maç 2-0 olabilirdi. Dortmund rahatlayıp farka koşabilirdi.

Buna rağmen yine de Dortmund hücumda etkili oldu 80. dakikaya kadar. Orta sahada baskı ile kazanarak yaptığı ani çıkışlarla, 4-5 oyuncuyla bir anda ceza sahası çevresinde biten klasik Dortmund hücumlarını izledik. Orkestra şefi ise İlkay’dı. Önce Aubameyang’ı karşı karşıya bıraktı sonra Mkhitaryan’a çok net bir pozisyon hazırladı. 3.bölgede verdiği kararlar ve attığı etkili paslarla Dortmund hücumunu çok iyi yönetti İlkay.

Mkhitaryan biraz daha düzgün kararlar verebilse, gol vuruşlarını biraz daha iyi yapsa ve kaleye yönelmek yerine bazı pozisyonlarda müsait arkadaşlarını görebilse maç 2’lik 3’lük olurdu.
Dortmund kaçırdıkça ah dedim içimden. Şimdi pisi pisine bir gol yiyip, berabere kalmasalar bari diye.

80’de hakem Subotic’in kontrolsüz hareketine penaltı vermedğine dua etsin Dortmund’lular. Net bir penaltıydı pozisyon ve dakikası çok kritikti. Her ne kadar iyi bir savunma oyuncusu olsa da Subotic’in bu tarz kontrolsüz girişleri var. En son Bayern Münih maçında Ribery’i kontrolsüz bir şekilde indirmesini hatırladım bu pozisyonu görünce.

Hoffenheim beklediğim gibi son 10 dk. Rakibin üstünde baskı kurup gol arayamadı. Dortmund  topu kalesinden uzakta tutmayı başardı ve Klopp’un  yumruğunu havaya kaldırması ile 3 puan geldi.


Bu 3 puan Dortmund’un yaralarına derman olacak. 18’den 14. Sıraya çıktılar maç fazlasıyla. Ama asıl test gelecek hafta oynanacak olan Hertha maçı. Oradan da 3 puan gelirse Dortmund işleri yoluna sokabilir. Üst üste 2,3 maç kazanması gerekiyor Dortmund’un. Sadece sıralamada yükselmek için değil, psikolojilerini düzeltmek ve istikrar sağlamak için. Bunu başaracak kapasiteye sahip bir takım Dortmund

Bu yazı 06.12.2014 tarihinde yazılmıştır.

5 Aralık 2014 Cuma

Thierry Henry’nin İkinci Vedası ?

Fransa’da gündem New York Red Bulls’tan ayrılan, 37 yaşındaki Henry’nin hangi kulüpte futbol hayatına devam edeceği ve Milli takımla son bir kez maça çıkıp, jübilesini yapıp yapmayacağı.

Henry’nin kulüp kariyerine Arsenal’de devam etmesine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Milli takımı 4 yıl önce 2010 Dünya kupasından sonra bırakan Henry’nin 2015 yılının Mart ayından Brezilya ile oynanacak hazırlık maçında forma giymesi de yüksek ihtimal.

123 kez Fransa Milli takımı formasını giyen Henry’e tek maçlık forma şansı verilmesi ve Milli takıma kendi ülkesinde, 98 Dünya kupası finalinin bir anlamda rövanşı niteliğindeki Brezilya maçında oynatılması Deschamps’a göre makul bir istek. Bu konu hakkında henüz kararını vermediğini söyledi Deschamps, 98 ve 2000 yıllarında Fransa Milli takımı ardı ardına Dünya ve Avrupa Şampiyonu olurken birlikte oynadığı takım arkadaşının Horozlar için son bir kez daha oynayıp oynaması ile ilgili.

Fransa’da düzenlenecek olan Euro 2016’ya müthiş hazırlanan Fransa Milli takımı kendi evinde oynadığı maçlarda olağanüstü bir atmosfer yaratarak kupayı ne kadar istediğini şimdiden gösterdi. Oynadıkları pozitif futbolla kupanın favorilerinden biri olan Fransa’da efsane Henry’i son bir kez daha Fransa milli takımı forması ile izleyeceğiz büyük ihtimalle.

Her ne kadar Deschamps ,Henry’nin oynayıp oynayacağına karar vermediğini ve her hazırlık maçının kupaya hazırlık için çok önemli olduğunu vurgulasa da Henry’e maç içerisinde 20,30 dakika bile olsa şans verip Parc des Prince’de alkışlarla uğurlatacaktır Henry’i.

Eşsiz kariyeriyle Fransa milli takımının sembol isimlerinden Henry’nin bu uğurlamayı kesinlikle hakediyor.

2010 Dünya kupası playofflarında İrlanda’ya eliyle attığı golle uzun süre Dünya futbol otoriteleri ve taraftarları tarafından tepki gören Henry  sonrasında Güney Afrika’da tarihin en kötü oyunlarından biri ve kavgalarla grupta sonuncu olarak kupadan elenen Fransa’nın önemli bir futbolcusu olarak bıraktığı milli takımı kariyerine tek bir maçla da olsa geri dönecek olması önemli.

İrlanda maçı ve sonrasındaki 2010 Dünya kupasında kötü bir intiba ile Milli takımı bırakan Thierry Henry’e hakettiği veda sağlanabilecek mi göreceğiz.

Bu yazı 05.12.2014 tarihinde yazılmıştır.

3 Aralık 2014 Çarşamba

7-1’in Bilinmeyen Yüzü ve bu maçtan alınması gereken ders‏

Üzerinden 50 yıl geçse bile unutulmayacak bir Dünya Kupası yaşadık bu yaz. Dünya futbolunu son yıllarda açık bir şekilde domine eden İspanya’nın çöküşüyle başlayan kupa Brezilya’nın Maracana’da tarihinin en büyük skandallarından birini yaşadığı 7-1’lik Almanya maçı ile tarih sayfalarına kazındı.
7-1’lik skoru anlamak güç oldu ama olayın perde arkasını öğrenince 7-1’e çok daha farklı bir açıdan bakma şansına sahip olabileceğimizi düşünüyorum.
Brezilya’nın Televizyon Devi Rede Globo ülke futbolunda fazlasıyla söz sahibi.
Brezilya liginin yayıncı Rede Globo popüler dizilerinin saatleriyle çakışmaması için maç saatlerini istediği gibi düzenleyebilen, Milli takımın tek yayıncısı olan ve oyuncularla, teknik direktörle özel röportaj hakkına sahip olan tek yayın kuruluşu.
Futbolu çok seven Brezilya halkına kendi topraklarında kupaya uzanma hayali sunan Brezilya Milli takımını sürekli pohpohlayan,  kendi kanallarında yorumcularına Brezilya Milli takımını eleştirmeyi yasaklayan bir yayıncı Rede Globo.
Dünya kupası boyunca da yaptığı yayınlarla Brezilya halkına sürekli umut tacir etti Rede Globo. Scolari’nin kadrodaki şüpheli tercihlerine – kulüp düzeyinde inanılmaz bir yıl geçirmiş olan Filipe Luis, Miranda, Lucas Moura gibi isimlerin yerine Shakthar’da vasat bir yıl geçiren Bernard gibi oyuncuları kadroya dahil etme, yine iyi bir yıl geçiren Willian’a çok az şans verme, Fred’e tanınan sonsuz kredi, Neymar’ın üstüne kurulmuş bir takım  ve daha birçok soru işareti uyandıran tercih… - ve sonuçlara takım halk düzeyinde tepki görmüyorsa yorumcularının negatif bir yorum yapmasına izin verdirtmedi Rede Globo.
Çeyrek final maçında Neymar’ın sakatlığı sonrası ülke tam anlamıyla yasa büründü. Yaratılan süper kahraman imajıyla Neymar’ın tek başına kupayı Brezilya’ya getireceği inancı vardı tüm Brezilya’da. Savunmanın sigortası Thiago Silva’nın Almanya maçındaki cezası Neymar kadar önemliydi Brezilya için ama yeteri kadar dillendirilmedi, üstünde durulmadı. Ne olursa olsun Brezilya’nın kupayı kazanacağı inancı vardı tüm halk üzerinde.
12 yıl önce Dünya kupasına uzanırken oluşturduğu teknik ekibin aynısını 2014’te de görevlendiren Scolari’nin modern futbola uyum sağlayamaması kariyerindeki son işlerde hep başarısız olmasıyla doğru orantılı. Eleştiri kabul etmeyen ve güvendiği ( ! ) – formsuz olsalar da – oyuncularla yola çıkan Scolari kendi sonunu hazırladı bir anlamda.
Almanya maçında maç 2-0 olduktan sonra Brezilya maçı resmen bıraktı. Futbolcular saha içerisinde net olarak şok içerisindeydiler.
O gün savunmada çok kötü bir oyun sergileyen Dante “Kupayı kazanacağımıza o kadar inanmıştık ki, sanki hiçbir takım bizi yenemez gibi geliyordu. Olanlarla inanamıyorduk, geride olamazdık. Kabul edemedik durumu. Kendimizi kötü durumlara hazırlamadığımız için nasıl reaksiyon vermemiz gerektiğini bilmiyorduk” diyor FIFA.com’da geçtiğimiz günlerde yayımlanan röportajında.
Maç öncesi milli marşlar okunurken kaleci J.Cesar ve David Luiz’in göz yaşlarına hakim olamaması Brezilya’nın üzerinde nasıl bir baskı olduğunu net olarak gözler önüne seriyor.
Maracana’da Uruguay’yın 54 yıl önce verdiği azabı unutamayan Brezilya halkı daha büyük bir azap ile karşılaştı o gün. Psikolojik olarak maça hiç sağlıklı hazırlanamayan Brezilya sahada mağlup duruma düştüğünde dünya başına yıkılmış gibi davranarak maçı henüz 2-0 iken bıraktı.
Scolari’nin Neymar yerine Ramires ve Willian gibi veya Hernanes gibi bir orta saha dinamosu varken Bernard’ı tercih etmesi de maçtan sonra günlerce tartışıldı. Ama iş işten geçmişti.
Ne Scolari ne de Brezilyalı futbolcular, ne taraftarlar ne de medya iyi hazırlanabilmişti o maça.
Başarısızlığa tahammülü olmayan, pembe bir tablo çizerek, hataları örterek başarıya ulaşacağını sananların yüzüne gerçekler tokat gibi vurdu.
Sonuç olarak Brezilya hataları doğrularla kapatmak yerine örterek, sansürleyerek kapatmaya çalıştı. Sonuç 7-1’lik hezimet oldu. Savunmada Silva, ilerde Neymar olsaydı belki bu sonuç olmazdı ama Brezilya’nın zorluklar karşısında ne kadar çaresiz olduğunu gördükten sonra bu iki oyuncunun olmamasına bağlayamayız bu tarihi yenilgiyi.
Ünlü eski basketbolcu Jalen Rose’un da dediği gibi : “Güçlükler, zorluklar bizi olduğumuz kişi yapar. O güçlüğü nasıl aştığın, nası ele alabildiğin seni tanımlayan şeydir.”
Bu yazı 04.12.2014 tarihinde yazılmıştır.

Koç Kidd ve genç Milwaukee'nin Yükselişi

NBA'de sezon başı tahminlerde,geçen yılki Phoenix Suns'a benzer bir şekilde, Milwaukee Bucks'ın doğu konferansının son sıralarında, playoff'tan uzakta bir pozisyonda yer alacağı düşünülüyordu.

Geçen yılın çaylak koçu Jason Kidd'in Brooklyn Nets'te yaptığı iyi işler sonrası Milwaukee Bucks'ın başına geçmesiyle başladı Milwaukee'de değişim. Veteran Nets kadrosuna zıt bir şekilde gençlerden kurulu, geleceği planlayan bir takımın başında neler yapacağı merakla bekleniyordu Kidd'in. NBA tarihinin en iyi oyun kurucularından ve en zeki oyuncularından biri olan Jason Kidd koçlukta da rüştünü ispatladı. İlk 19 maçın 10'unu kazanan Bucks, 7. sırada doğuda playoff potasında yer alıyor!

Geçen yıl Brook Lopez'in sakatlığı sonrasında Nets'e oynattığı basketbol çarpıcıydı. Birbirine boy ve fizik olarak yakın 4 oyuncunun oynadığı, savunmada her perdeyi adam değiştirerek savunan, aktif eller ve topa baskı ile rakibi top kayıplarına zorlayan Nets'in savunma formülünü Bucks'a da taşıdı Kidd. Geçen yılın en dağınık, en kötü takımlarından biri olan Milwaukee , Larry Sanders'ın da eski günlerine geri dönüş sinyallerini vermesiyle savunmada oldukça derli toplu bir takım görüntüsünde (Sanders pota altını çok iyi koruyor)

Pierce'ı kariyerinde ilk kez 4 numarada ilk 5 başlatan Kidd Bucks'ta da inanılmaz uzun kollara sahip Giannis Antetokounmpo ve çaylak Jabari Parker'ı 3 ve 4 numara'da kullanıyor. Savunmada ve hücumda sürekli yer değiştiriyor bu iki isim. NBA'e girdikten sonra yaklaşık 5 cm. daha uzayan ve boyu 2.11'e ulaşan 'Greek Freak' - Antetokounmpo'nun lakabı - atletik özelliklerini Kidd'in sisteminde çok verimli bir şekilde kullanıyor. Nets'teki felsefesini burada da uygulayan Kidd, oyuncularının aktif ellere sahip olmasını - eller yukarıda ve her pasa her potaya dripling halindeki oyuncuya elle temas- istiyor ısrarla. Bucks'taki genç oyuncular Kidd'in felsefesine inanmış durumda ve bunu çok etkileyici bir şekilde uyguluyorlar.

Limitli bir kadroya ve yarı saha hücumuna sahip Bucks Kidd'in savunma felsefesi sayesinde rakibini birçok top kaybına zorlayıp mümkün olan her fırsatta fastbreak atıyor. Genç ayakların verdiği avantajla maksimum eforla oyunun her iki tarafını oynuyor Milwaukee Bucks.

Kidd'in Bucks'ında öne çıkanlar kısaca:

*Detroit Pistons'ta oynarken De Andre Jordan'ın smacı sonrası ABD'de alay konusu olan Bradon Knight geçtiğimiz yıl katıldığı Milwaukee Bucks'ta iyi performansını bu yıl da sürdürüyor. Geçen yılki sayı ortalamasına yakın bir ortalama ile maç başına 17.5 sayı atan Knight, asist oranını 4.9'dan 6'ya çıkarmış durumda. Şut yüzdesini % 42'den 44'e , 3 sayı yüzdesini % 32'den % 41'e çıkaran Knight'ta istatistiklerin göstermediği gelişim de var; liderlik,karar alma becerisi, kontrollü agresif oyun.

*Geçen yıl NBA'in kayıp oyuncularından biri olan ve artık yavaş yavaş kendinden umut kesilen OJ Mayo'nun takıma verdiği katkı. Kidd'in sistemini benimseyen isimlerden biri de o oldu. Sezon başında 6.adam olarak kullanıldığı takımda formayı Middleton'dan kaptı.

* Forvet ikilisi Jabari Parker ve Giannis Antetokounmpo ! 11.9'ar sayı ortalama ile oynayan ikiliden Jabari Parker bu yılın draft sınıfının en önemli oyuncularından biriydi. Kalitesini de her geçen maç gösteriyor Parker. Bu ligde 20 sayı üzerinde sayı ortalaması tutturması beklenen Parker Pierce'a çok benzetiliyordu stil ve kapasite olarak. Oyun olarak da ona her geçen gün daha çok benziyor Parker. Pierce'a göre daha fiziksel bir oyuncu olan Parker'ın üzerine kurulacak Milwaukee'nin geleceği.  Antetekounmpo ise 1'den 4'e kadar her pozisyonda oynayabilen ( 5 için şimdilik çok ince ) , muazzam bir atletik yeteneğe ve çok iyi top hakimiyetine sahip olan Giannis Kidd'in elinde ligin en değerli oyuncularından birine dönüşebilir. Dış şutu şu an için oldukça kötü, onu da daha istikrarlı bir hale getirdiğinde yarı saha hücumunda büyük tehdit olacaktır rakibe (İlk adımı çok hızlı Giannis'in, rakipler şutunun kötü olduğunu bildiği için ona mesafe bırakıyor 3lük çizgisi ve içinden )

* Larry Sanders geçmişte yaptığı hatalardan ders almış gözüküyor. Saha dışındaki problemlerini bir kenara bırakabilirse ligin elit pota altı koruyucularından biri olan Sanders birkaç sene önceki yüksek formuna dönebilir. Kidd'in sistemiyle geçen yıla göre gece ile gündüz kadar fark olduğunu anlatan Sanders Bucks'ın savunmasınnı direği.

Koç Kidd'in genç 'Antilopları' bu yıl şu ana kadar sergiledikleri oyunu sürdürüp, doğuda sürpriz bir şekilde playoff'lara kalabilirler. Philadelphia'ya yakın bir oyun anlayışı ile, skorları önemsemeyerek, yeni draft sınıfından yükseklerde bir oyuncu seçebilmek adına bu yılı es geçmeleri beklenen Bucks herkesi şaşırtarak Playoff yarışı içerisinde ve oynadıkları oyunu izledikten sonra bunun hiç sürpriz olmadığını söylemek gerek.

Bu yazı 03.12.2014 tarihinde yazılmıştır.

2 Aralık 2014 Salı

2014 FIFA Balon d'OR Ödülü Kimin olmalı ?

*2013-2014 sezonunda bir mucizeye imza atarak La Liga’yı Barcelona ve Real Madrid’in önünde zirvede bitiren, Şampiyonlar liginde devlerin arasından sıyrılarak finale gelen Atletico Madrid kulüp düzeyinde en başarılı takımdı.
*Geçtiğimiz yıl ülke futbolu düzeyinde ise en başarılı takım tartışmasız dünya şampiyonu Almanya idi.
*Eğer Atletico Madrid’de Alman milli takımında önemli rol oynayan bir oyuncu olsaydı balon d’OR için en büyük aday olurdu!
*Balon d’OR futbolcuların bireysel performanslarına göre verilen bir ödül olsa da dünyanın en iyi futbolcusunun oynadığı takıma ne kattığına da bakmak gerekiyor.
Son yıllarda Messi -Ronaldo düellosuna dönüşen Balon d’OR’da bu yıl güçlü bir aday var: Manuel Neuer.
Futbol dünyasının bazı otoriteleri bu yıl ödülü Alman bir futbolcunun kazanması gerektiğini, dolayısıyla ödülün Neuer’e gitmesi gerektiğini düşünüyor.
Manuel Neuer hem kulüp düzeyinde hem de ülkesi için şahane bir performans ortaya koydu 2014 yılında. Almanya dünya şampiyonu oldu, Bayern Münih Bundesliga’yı domine etti. Ama Bayern Münih yarı finalde Real Madrid’e karşı hezimete uğradı. Neuer’in ise yapabileceği bir şey yoktu bu konuda. 
Cristiano Ronaldo geçtiğimiz yıl Şampiyonlar liginde bir sezonda en çok gol atan oyuncu oldu, takımına Şampiyonlar ligi kupasını kazandırdı. La Liga’da 31 gol atarak gol kralı oldu, Şampiyonluğu ise Atletico Madrid’e kaybettiler. Ülkesi için ise hayal kırıklığı yarattı. Sakat sakat oynadığı Dünya kupasında Almanya’dan 4 yiyip, grup aşamasında elendiler. Halbuki Dünya kupası playofflarında İsveç'i tek başına devirerek taşımıştı Portekiz'i Dünya kupasına. O oyundan sonra beklentiler çok yükselmişti Ronaldo'dan Portekiz formasıyla yapacağı işler için.
Lionel Messi geçtiğimiz sezon hiçbir kupa kazandıramadı oynadığı takımlara ama Arjantin’i Dünya kupasında finale taşıdı (Di Maria'nın da önemli katkılarıyla). Ayaklarım 100 kiloymuş gibi hissediyorum dedi finalden önce, kupayı Arjantin’e getiremedi belki ama 90 Dünya Kupasında Maradona’nın yaptığının bir benzerini yaparak Arjantin’i finale kadar getirdi. Barcelona ile kendi standartlarına göre ortalama bir sezon geçirdi, 28 gol atarak gol krallığında 2.oldu. Şampiyonlar liginde Barcelona çeyrek finalde elendi,  Barcelona son yılların en kötü futbolunu ortaya koydu sezon boyunca. Bu açıdan baktığımızda Lionel Messi Ronaldo ve Neuer’e göre dezavantajlı gözüküyor ödül için. Performansı kendi standartlarına göre vasatın üstüydü ve hiçbir kupa kazandıramadı oynadığı takımlara.
Ronaldo bireysel olarak tavan yaptı bir kez daha, bireysel bir ödül olduğu için balon d'OR , ödülü Ronaldo alırsa kimse itiraz etmemeli. Neuer de bir kalecinin yapabileceği herşeyi yaptı bu yıl. Hatta fazlasını bile yaparak kalecinin tanımını değiştirecek bir oyun ortaya koydu, hem kulübü hem ülkesi için libero gibi oynadı. Kalesini tam zamanında terk ederek yaptığı sayısız müdahale ve pas oyununa katılımı ile adeta bir savunma oyuncusu gibi oynadı. Kalesinde yaptığı müthiş kurtarışlar yetmiyormuş gibi.
Kulüp düzeyinde mucizeler yaratan Atletico Madrid'de, Diego Costa ve Thibaut Courtois Milli takımlarını Dünya kupasında finale taşıyabilselerdi ödül için en büyük adaylar olurlardı. Onların başarısı kulüp düzeyinde kalınca üçüncü aday olarak Neuer ortaya çıktı Balon d’OR için.
İçimden bir ses ödülün yine Cristiano Ronaldo’ya gideceğini söylüyor ama ödülü bu yıl gerçekten bir Alman oyuncu haketti. Dünya kupası bu tip ödüllerde ön plana çıkar, oy verenler bunu göz önüde bulundurursa Neuer ödül için en önemli aday olarak ortaya çıkar. Bu açıdan bakarsak Cristiano’nun geçirdiği kötü Dünya kupası ödülü almasındaki en büyük engel olacak.
Balon d’OR için geri sayım ve tartışmalar şimdiden başladı. Neuer veya Ronaldo’dan birinin bu yıl ödülü almasını bekliyorum. Hangisi olursa şaşırmam, Messi olursa büyük haksızlık olur bu ikisine.
Bu yazı 02.12.2014 tarihinde yazılmıştır

        

1 Aralık 2014 Pazartesi

Mestalla'da Büyük takım farkı son dakikada ortaya çıktı

Dün gece Mestalla'da İspanya Ligi'nin en sıkı maçlarından biri oynandı. Valencia Barcelona'yı evinde konuk etti.

Real Madrid ve Atletico Madrid'in kayıpsız geçtiği haftada Barcelona'nın puan kaybına tahammülü yoktu ama Valencia'nın da şakası yoktu ! 

Nuno'nun yönetiminde bu yıl iyi futbol oynayan Valencia kendi sahasında oldukça tehlikeli bir takım. Son şampiyon Atletico Madrid ne oldu demeden 13 dakikada 3'lük olmuştu birkaç hafta önce Mestalla'da.

Luiz Enrique'nin Valencia'nın çok adamla geldiği hızlı kontra ataklara karşı önlem olarak orta sahanın ortasında Mascherano-Busquets-Xavi ile başlaması bu açıdan sürpriz değildi. Mascherano'yu ikinci bir emniyet sübabı olarak düşündü Luiz Enrique,  Busquets ile birlikte. İlerde Neymar, Messi ve Suarez'in bireysel yeteneklerine güvenip arkaya sağlama almayı düşündü. 

Bu plan oyunun savunma tarafında tuttu ama hücum tarafında işe yaramadı. Valencia alanları çok iyi kapattı maç boyunca. Neymar ve Messi'ye dripling için, pas için alan bırakmadı. Mascherano ve Busquets de orta sahanın daha gerisinde kalınca orta saha ile hücum arasında kopukluklar  yaşandı. Maçta gole daha yakın olan taraf Valencia'ydı.

İlk yarının sonundaki kontra atakta Rodrigo Andre Gomes'e pası açığa doğru değil de içeri doğru verse veya Andre Gomes kaleciyi geçtikten sonra sıfırdan boş kaleye vurmak yerine ortaya çıkarmayı denese ilk yarı Valencia lehine 1-0 bitebilirdi.

İkinci yarıda o bahsettiğim öldürücü kontra atağın sonucunda Feghouli 8 metreden golü atamadı. O gol maçı Valencia lehine sonuçlandırabilirdi. Hatta ondan birkaç dakika sonra Negredo'nun tek vuruşunda Bravo çok iyi bir refleks ile topu çıkarmasaydı Barcelona evine eli boş dönebilirdi. Maçın spikeri Murat Kosova'nın da dediği gibi maçın adamı Claudio Bravo'ydu. Feghouli'nin %100'lük gol pozisyonunda çıkardığı top ve Negredo'nun şutunu çıkarması maça damga vurdu. Barcelona 75'te Rakitic'in girişi ile hücumda çoğalmaya başladı, Valencia skorun psikolojisi ve yorgunluk ile arkaya yaslanınca son 5 dakika Barcelona'nın baskısı ile geçti.

Rodrigo'nun yerine giren Rodrigo De Paul biraz daha kararlı, biraz daha dikine gitseydi Valencia yine etkili olabilirdi kontra ataklarda ama maç boyunca çok koşan orta sahadan hücuma destek artık gelmemeye başlamıştı. Parejo sakatlanıp çıkmıştı, maçın en iyilerinden Andre Gomes de oldukça yorulmuştu. Maç boyunca çok top ezen, gereksiz yerlerde birkaç Barcelona'nın arasından geçmeye çalışarak hücumları başlamadan bitiren Feghouli de yorulmuştu. 

Bu arada bitime 15 dakika kala Suarez'in vuruşu ofsayt nedeniyle sayılmadı ama pozisyon net olarak ofsayt değildi. Alves'in şutunu kale önünde tamamlayan Suarez'i boş bırakarak Valencia savunması maçtaki en önemli hatasını yapmıştı belki ama maçın hakemi daha büyük bir hata yaparak golü iptal etti.

Son 5 dakikada Barcelona oyunu iyice rakip alan yıkıp, ard arda gelen kornerlerden sonra Messi'nin üstün zekası ve muhteşem ortasıyla sonuca gitti. Neymar altı pasta bomboş olmasına rağmen Messi'nin ortasını gole çeviremedi ama kaleci Alves'ten seken topu Sergio Busquets tavana astı.

Mestalla'da gerçek anlamda bir şok vardı, Barcelona'da ise büyük bir kutlama.

Bu üç puan gerçekten altın değerinde Barcelona için. Valencia gibi bir deplasmandan yara almadan kurtuldular. Büyük takım farkı işte böyle birşey. Ne kadar kötü olsalar da , ne kadar etkisiz olsalar da, ne kadar zararsız gözükseler de son düdük çalmadan onları alt ettiğinizi düşünmemelisiniz. Bu büyük takımlarda öyle oyuncular var ki, tek bir pozisyonda sahne alıp , rakip takım oyuncularının 90 dakika verdikleri emeği, teri boşa çıkarır. 

Son maçlarda gol rekorları kıran Messi kendi kapasitesinin altında oynadığı bu maçı son dakikada yaptığı sihirle Barcelona'ya kazandırmış oldu.

Sonuçta Barcelona Real Madrid'in 2 puan gerisinde ikinci olarak yer alıyor ve şampiyonluk için takibini sürdürüyor, Valencia ise bu yılın flaş takımlarından biri olarak 3.'lüğü kovalamaya devam edecektir, Sevilla ve Atletico Madrid ile kapışma son haftalara kadar gidecektir.

Bu yazı 01.12.2014 tarihinde yazılmıştır.