31 Ocak 2015 Cumartesi

Wolfsburg:4 - Bayern Münih:1 - Bu maçın kasedi Lucescu'nun en fazla izleyeceği maç kasedi olabilir...

Mircea Lucescu Şampiyonlar Liginde takımı Bayern Münih'le eşleştiğinde kuranın talihsizliğine yanıyor olmalıydı. Roma, Manchester City, CSKA Moskova gibi güçlü Avrupa takımlarının yer aldığı gruptan çerez yer gibi, 4 maç sonunda gruptan çıkmayı garantileyerek güle oynaya çıkan, Bundesliga'da en yakın rakibine 11 puan fark atarak daha ilk yarıda şampiyonluğunu gayri resmi olarak ilan etmiş, üstelik geçen sene Şampiyonlar liginde Real Madrid'den büyük darbe yiyen ve onun acısını çıkartma planları içerisinde olan Bayern Münih ile Şampiyonlar Ligi 2.turunda eşleşmek kabus olmalıydı...

Kura çekildiğinde yıl 2014'tü şu anda ise 2015'teyiz. Birkaç gün geçse bile bir yılı geride bırakmanın psikolojik etkisi bambaşkadır. Yeni bir yıl, yeni hedefler, yeni beklentiler...

Bayern Münih Wolsfburg'lu Junior Malanda'nın ölümünün yaklaşık 20 gün sonrasında, Bundesliga'da 2.yarının açılış maçında en yakın rakibiyle karşılaşmak üzere geldi Volkswagen arena'ya. Malanda'nın ölümü sonrası Wolfsburg'un psikolojik olarak dağıldığı, Bayern'in alacağı bir galibiyetle şampiyonluğa doğru yolunu iyice açacağı konuşuluyordu.

Ama futbol sahada oynanıyor ve ne olup biteceği hiç belli olmuyor. Dün de bunun bir örneğine rastladık, ligin ilk yarısında sadece 4 gol yiyen Bayern Münih, ikinci yarının ilk maçında Wolsfburg'dan 4 gol yedi! Skor çok çarpıcı ama arkasında yatan nedenler daha da çarpıcı.

Bayern Münih bu maça kafa olarak pek hazırlanmamış, bu sahada çok net gözüküyordu. Sahada olan bitene reaksiyon gösteremeyen bir Bayern vardı sahada. Bayern Münih Alonso'yu 3.stoper gibi oynatıp, bütün savunma hattını orta sahanın ilerisine taşıyor hücum yaparken. Bunu daha önce de yapıyordu, bu maçta da yaptı. Yanlız bu maçta sorun topu ceza sahası ile orta sahanın ortası arasındaki bölgede tutamamaları oldu. Wolfsburg o bölgede çok kalabalıktı ve oradan kaptığı toplarla Bayern'in arkasına ani ataklar geliştirdi. Topu etkili kullanamamalarının bir nedeni tabi ki Wolfsburg'un iyi alan kapatması, buna itirazımız yok, ama Bayern'in dar alanda iş yapacak oyuncularının sahada olmaması da önemli bir etkendi - Götze, Ribery-. Bayern Münih Robben veya Ribery'nin tek başına oynadığı maçlarda daha kolay durdurulabilir bir takım oluyor. Bunun örneği onlarcadır ama bir başkası da dün gece olandı. Robben sağ kanatta topu aldığında her zaman üç Wolfsburg'lu oyuncu tarafından kontrol ediliyordu. Diğer tarafta Ribery veya Götze olmayınca savunma önlemini sürekli Robben'e kaydırıyor. Ne zaman Ribery ve/veya Götze sahanın diğer tarafında oynarsa o zaman Robben'in işi kolaylaşıyor. Bunu en net Dortmund'a karşı zorlandıkları ama Ribery'nin oyuna girmesiyle 2-1 kazandıkları lig maçında görmüştük. Robben sürekli markaj altındaydı ve Bayern Dortmund savunmasını açamıyordu ta ki Ribery girene kadar.

Dün Ribery sakattı, Götze de sanırım hazır olmadığı için oynamadı - son 20 dk.hariç-, sonuç olarak sahada hücumda etkisiz bir görüntü çizen Bayern Münih vardı. Lewandowski ve Müller son 20 dk. oyundan çıktı, spiker "gecenin etkisiz isimleri" olarak bahsetti bu ikiliden. Bu ikili çok etkisizdi ama bunun nedeni topu onlara taşıyamayan orta saha yapısındaydı. Guardiola sol bekte başlattığı Bernat'ı ikinci yarıda sol ön tarafa koydu, Alaba'yı beke çekti ama nafile. Bayern hücumda biraz daha etkili gözüktü Bernat'la ama arka taraftaki sorunlar yine devam etti.

Oyunun hücum tarafı çok sorunluydu Bayern Münih adına ama asıl tehlike savunma. 3.lig takımı gibi arkada 30 metre, 40 metrelik boşluklar bıraktı Bayern Münih, yedikleri birinci, üçüncü ve dördüncü gol kendilerine hiç yakışmadı. Boş alanda adeta cirit attı Wolfsburg De Bruyne önderliğinde. O boşlukları bulmak için de savunmadan atılan 40 metrelik, 50 metrelik uzun toplar yeterliydi. Bu savunma anlayışı kesinlikle kabul edilemez Bayern Münih adına. Geçen sene Real Madrid'e elenirken, 0-2'den sonra arkada verdiği boşluklara benzedi dünkü maçta Bayern'in hali. Beklerin arkasına sürekli sızdı De Bruyne, Perisic ve Caligiuri. Bas Dost'un ikinci golü maçın en güzel anlarından biriydi, zamanlaması da Wolfsburg adına mükemmeldi - 45+1-. Andre Schürrle'nin transferi de gerçekten bitmişse Wolfsburg ikinci yarıda çok takımın canını yakacaktır. Nokta santrafor dahil hücumun her alanında oynayabilen Schürrle Wolfsburg için çok önemli bir kontra atak silahı olacaktır.

Belki hazır değillerdi, belki fazla kale almadılar, belki de bu bir düşüşün başlangıcı, her ne olursa olsun bu maç çok konuşulacak ve defalarca izlenecek. Sadece Bundesliga takımlarının hocaları değil Mircea Lucescu da defalarca izleyecek bu kasedi. Kim bilir, kura çekimi sonrası kara bulutlar üzerinde dolaşan Lucescu'nun ekibi dersine iyi çalışıp büyük bir sürprize imza atarak Bayern'i turnuva dışına iter. Bayern Münih için Wolfsburg maçı bir milat olabilir, ya düşüşün başlangıcı olarak ya da hataların gün yüzüne çıkması ve Bayern'in üç kupaya uzanan yolculuğunun anahtar noktası olarak..

Bu yazı 31.01.2015 tarihinde yazılmıştır.

17 Ocak 2015 Cumartesi

Sir Alex Ferguson'ın Otobiyografisi

Sadece Manchester United ve İngiliz futbolu değil dünya futbol tarihine damgasını vurmuş isimlerden biri olan Sir Alex Ferguson'ın 27 yıllık Manchester United macerasını anlattığı otobiyografisini keyifle okudum.  Her futbol kitabı gibi Sir Alex Ferguson'ın kitabı da futbola ve özellikle takım yönetmeye dair birçok faydalı bilgi edinmemi sağladı. 27 sene Manchester United gibi bir kulübün başında kalıp, sayısız başarıya imza atmak kelimelerle anlatılamayacak kadar önemli bir başarı.

Kitabı futbolu seven herkese tavsiye ederim, içinde çok güzel hikayeler var. Manchester United'ın 1990'larda başlayan yükselişini izlemiş bir futbol izleyicisi olarak olayların perde arkasını öğrenmek gerçekten oldukça eğlenceli. Kitaptan anlatılacak bir çok kesim var ama bu yazıda daha çok teknik Direktörlerin ve futbolseverlerin Ferguson'ın kulübü nasıl yönettiğine dair yaklaşımlarını öğrenmelerini istiyorum.

*27 sene Manchester United'ın başında kalabilmek için sarsılmaz bir otoriteye sahip olmanız gerekir. Ferguson için de Manchester United kulübü herşeyin önündedir. Hiçbir futbolcu teknik direktörün otoritesini sarsamaz, sarsıcı hareketlerde bulunursa cezalandırılır, takımdan gönderilir. Bu oyuncunun ismi Beckham da olsa Keane de olsa Ruud Van Nistelrooy da olsa, böyle bir davranışta bulunduğu zaman Sir Alex Ferguson bir dakika bile düşünmeden biletlerini kesmiş bu oyuncuların." Soyunma odasını ele geçirmeye çalışan oyuncular oldu, buna izin verirseniz takımdan gidecek kişi siz olursunuz" demiş kitapta Ferguson. Saha dışı yaşamına önem verip, futbolcu kimliğinden uzaklaşmaya başlayan ve bu konularda uyarı almasına rağmen bildiğini okuyan Beckham, soyunma odasında etkili bir isim olmasına rağmen öfke kontrolüne sahip olmayan ve kulübü, takım arkadaşlarını rencide eden açıklamalar  yapan Roy Keane, oynamadığı bir maçta Sir Alex'e küfürlü söylemde bulunan ve bazı takım arkadaşlarıyla geçinemeyen Ruud Van Nistelrooy Ferguson'ın otoritesini sarsıcı hareketlerde bulunduğu için takımdan uzaklaştırıldı.

*Sir Alex Ferguson "fit" olmayan oyuncuya forma vermiyor. Carlos Tevez'in antremanlarda çok az çalıştığını, antremanlarını sevmediğini ama buna rağmen maçlardaki isteği nedeniyle forma verdiğini anımsatıyor Ferguson kitapta. Tevez'in ilk 11'de oynamadığı zaman kondisyon problemine girdiğini ve formsuz olduğu zaman onu kestiğinde Tevez'in tekrar forma girmesinin birkaç maç sürdüğünü hatırlatıyor. Aynı şekilde fizik olarak Rooney'nin dezavantajları olduğunu (vücut yapısı) ve bu yüzden sürekli "fit" kalması gerektiğini söylemiş kitabında Sir Alex. Rooney'nin de sakatlık sonrası - bu sakatlık 1 veya 2 haftalık olsa bile - maç kondisyonunu kaybettiğini ve üst üste maçlar oynayarak yeniden "fit" hale gelebildiğini söylüyor. Sir Alex oyuncu hazır değilse ismi ne olursa olsun oynatmayacağını söylüyor kitabında. Fizik olarak hazır olmak  onun  ideal oyuncusu olmak için çok önemli.

*Ferguson inanılmaz bir planlamacı, müthiş bir kadro mühendisi. Hep elindeki oyuncuların yaşına, ne zaman tavan noktasında olacağına, ne zaman düşüşe başlayacağına bakıyor,hangi bölgelerde ne tip oyuncu eksiklerinin olduğunu sürekli analiz ediyor, kadroyu ona göre şekillendiriyor. Ferguson için tesadüfi bir transfer söz konusu değil. Transfer ettiği oyuncu mutlaka bir planlama dahilinde alınıyor.

*Kitapta en çok etkilendiğim bir diğer unsur da Ferguson'ın oyuncu satışı ve alışındaki tavırları. Hem satışta hem alışta oyuncu için tavan rakam belirliyor, alışta o rakamın üstüne çıkmasına izin vermiyor yönetimin ( 1-2 milyon pound oynamalar hariç ) ve satışta da "bu oyuncuyu şu rakamdan aşağı satmayın" gibi net tavır içerisinde oluyor. Oyuncunun kaç pozisyonda oynadığını, ne durumda olduğunu - fizik olarak, kariyer olarak ( düşüşte mi yükselişte mi vs ) - düşünüp ona göre satış rakamı belirliyor. Örn: Veron'u 15 milyon €'dan aşağı satmayın (rakam temsili) diyor veya Saha'ya en fazla 10 milyon € verin diyor satın alırken. Ferguson için oyuncunun yeteneği ve yapabileceklerine göre para verilmeli, sokağa para dökülmesine karşı bir zihniyeti var (Chelsea ve Man.City'nin transferde ödediği rakamları ödemiyor M.Utd Ferguson zamanında)

*Ferguson kadro mühendisliği ve planlama konusunda uzman olduğu kadar oyuncu gelişiminde de uzman bir isim. Altyapıya çok önem veriyor ve finansal durumun kötü olduğu zamanlarda altyapıdan mutlaka birkaç oyuncuyu kazanıyor. Altyapının kulüp için çok önemli olduğunu vurguluyor ve oradan gelen oyuncuların Manchester United kültürüne sahip olduğunu ve koruduğunu düşünüyor.

*Ferguson ayrıca birçoğumuzun bildiği üzere 'kendi oyununu oyna' tarzında bir teknik direktör. Rakip kim olursa olsun, hücum felsefesinden vazgeçmiyor. Ama bu her maça aynı taktikle çıkıyor anlamına gelmiyor zira güçlü rakiplere karşı rakibin güçlü bölgesini durduracak oyuncu tercihleri ve taktikler tercih ediyor. Kitapta en beğendiği takım olarak 2011 yılının Barcelona'sını gösteriyor ve 2009 & 2011 Ş.Ligi finalinde karşılaştığı Barcelona'ya karşı 2008 Ş.Ligi yarı finalinde oynattığı United karakterine aykırı, defansif bir oyun anlayışı sergilemediği için çok pişman olduğunu söylüyor. O zamanki Barcelona'ya karşı kendi oyunlarını oynamak istediklerini, kupayı bu şekilde kazanmanın doğru olacağını söylüyor ama bu anlayışla Barcelona'yı asla yenemeyeceklerini daha sonra anladığını ve pişman olduğunu belirtiyor.

*Alex Ferguson Manchester United'ın hızlı futbol oynaması gerektiğini ve tempoyu hep yukarıda tutuklarını söylüyor. Moyes'un gelmesiyle takımın bariz olarak daha yavaş bir tempoya geçtiğini ve United'lı oyuncuların yıllarca hızlı tempoyla oynadıktan sonra buna alışamadığını söylüyor. United'ın yıllarca hızlı oyun temposuna ayak uyduracak oyuncular seçtiğinin altını çiziyor ve ayrıca hızlı oyunun hızlı oyuncularla değil aynı zamanda hızlı düşünen oyuncularla oynanabileceğini söylüyor.

*Önemli katkıları olmasına rağmen ayrıldıktan sonra Stam, Keane, Beckham gibi oyuncuların yerlerini doldurduklarını ama Scholes'un boşluğunu dolduramadıklarını belirtiyor. Scholes kalitesinde bir oyuncu transfer edemediklerini ve orada bir boşluk olduğunu itiraf ediyor.

*Alex Ferguson forvet oyuncularının, kanat oyuncularının ve orta saha oyuncularının gol oranına önem veriyor. Bir kanat oyuncusunun bir sezonda 8 gol atabilmesi onun için önemli bir başarı. Hücum felsefesine sahip olduğu için oyuncuların gol atma becerisi onun için oldukça önemli.

*Alex Ferguson ayrıca oyunculardaki düşüşü çok çabuk gözlemliyor ve ona göre önlemini alıyor. Rio Ferdinand'daki, Ruud Van Nistelrooy'daki ve Keane'deki düşüşü gözlemleyip o oyunculara farklı görevler veriyor veya takımdan gönderiyor zamanı geldiğinde. Yavaşlamaya başlayan oyunculara alternatif buluyor. Ferguson'a göre önemli bir sakatlık geçiren bir oyuncunun aynı seviyede geri dönmesi çok zor. Stam'ın yaşadığı sakatlık sonrası aynı düzeyde oynayamayacağını düşündüğünü, bu yüzden Lazio'ya sattığını ama Stam konusunda yanıldığını, İtalya'da aynı düzeyde futbol oynadığını belirtiyor. Giggs'in uzun süren kariyerindeki sırrın büyük bir sakatlık yaşamamasına bağlı olduğunu söylüyor. Ayrıca Ferguson Rooney'nin kariyerinin sonlarına doğru orta saha oynayacağını belirtiyor ki şu anda Rooney orta sahada oynuyor Van Gaal'in takımında....

*Oyuncuları hata yaptığı zaman - maç içi hata harici hatalar, disiplinsizlikler - sırtını asla sıvazlamıyor. Oyuncunun hatasını anlamasını istiyor.

*Ferguson alacağı bütün oyuncuları izliyor ve menajerlerin lafına göre asla transfer yapmıyor. Menajerlere ve scout'lara güvenip aldığı tek oyuncu Bebe, o da hayalkırıklığı yaratıp ayrıldı. Ferguson ayrıca alacağı oyuncular için diğer teknik direktörlerin - oyuncuyu izlemiş veya çalıştırmış - fikrini alıyor, asla acele karar vermiyor. Ortalama 1 ay bir oyuncuyu izletiyor scout'a, sonra kendi izliyor tribünden.

*Transfer edeceği oyuncunun potansiyeline, yeteneğine bakmakla birlikte Manchester United oyuncusu olup olmadığına da bakıyor. Karakteri ve profesyonelliği en az oyuncunun kabiliyeti kadar önemli onun için. Sorunlu futbolcuları takımına transfer etmiyor yeteneği ne olursa olsun.

*Yardımcılarına çok güveniyor, Carlos Quieroz ve Mike Phelan'a her konuda akıl danışıyor. Onlara saygısızlık yapan oyuncuları da otoriteye saygısızlık yaptıkları dolasıyıyla cezalandırıyor.

*Ferguson göndereceği oyuncularla hep diyalog kuruyor. Takımdaki geleceklerini nasıl gördüğünü onlara anlatıyor ve transferlerinde kolaylık sağlıyor. Butt ve Phil Neville'ın çok iyi oyuncular olmasına rağmen takımda yeteri kadar yer veremediği ve onlara haksızlık olduğunu düşündüğü için - o yetenekleriyle başka kulüplerde iyi bir kariyerleri olabileceğini düşündüğü için - değerlerinin daha azına transfer olmalarını sağlıyor.

*Ferguson futbolcunun asıl mesleğinin ne olduğunu asla unutmaması gerektiğini, bir film yıldızı, rockstar olmadıklarını, şöhrete kapılıp futbol dışı faliyetlerden kendilerini mümkün olduğunca uzak tutmalarını belirtiyor. Beckham ve Ferdinand'ın bu konularda başarısız olduğunun altını çiziyor.

Sir Alex Ferguson'ın kitabı onlarca anıyla dolu. Kitabını okuduktan sonra gerçekten müthiş bir beyin ve müthiş bir lider olduğunu anlayabiliyorsunuz. Sir Alex Ferguson gibisi bir daha gelir mi bilinmez, futbolseverlerin mutlaka bu kitabı okumasını bir kez daha tavsiye ederim.

Bu yazı 17.02.2015 tarihinde yazılmıştır

5 Ocak 2015 Pazartesi

Real Madrid'in Galibiyet Serisi 2014'te kaldı‏

30 Aralık’ta La Liga tatildeyken Dubai’deydi Real Madrid. Hazırlık maçı için gittiği Dubai’de birçok ilk 11 oyuncusu 45 dakikalık süre aldı 4-2’lik yenilgi ile biten maçta. Dün bu maçın ardından çıktığı lig maçında Valencia’ya 2-1 kaybederek 22 maçlık galibiyet serisinin sonunu gördü aynı Real Madrid. 22 maçlık kazanma serisine sahip bir takımdan çok, para kazanmak için – ve sponsorları memnun etmek için - gidilen bu  “gereksiz” özel maçın yarattığı psikolojik ve fiziksel yorgunlukla sahada varlık gösteremeyen bir takım olarak gözüktü Eflatun beyazlılar.

Şampiyonluğa oynayan takımlar için şampiyonluğun yolu bazı takımlardan geçer derler. İspanya’da da Şampiyonluk Atletico Madrid’den, Valencia’dan, Sevilla’dan ve hatta ve hatta Athletic Bilbao ve Villareal’den geçiyor. Barcelona ve Real Madrid’in puan kayıplarından çok kaç fark atacağı konuşuluyor oynadığı maçlarda. Bu iki süper gücün puan kaybı yaşayabileceği takımlar ise üstteki takımlar.

Valencia Nuno ile bu yıl çıkışta, oynadıkları futbol La Liga’da 3.sırayı sonuna kadar kovalayacaklarını gösteriyor. Barcelona 90+5’te galibiyet golünü bulabilmişti Mestalla’da, Real Madrid ise evine eli boş döndü.

Maça 5’li bir savunma anlayışı ile başladı Nuno. Sağda Barragan solda Piatti kağıt üstünde tuhaf duruyordu. Teknik direktörlerin beşli savunmanın beklerinde ofansif veya defansif tercihler yapmalarını anlayabiliyoruz ama Nuno sanırım tam anlamıyla arada kalmış. Sağ tarafı daha sağlam tutup bek Barragan’ı oynatmaya karar vermiş ama solda Gaya yerine orta saha, kanat özellikli Piatti’yi kullanmaya karar vermiş. Belki de hem Gaya hem Barragan ile hücumda etkisiz olacağını düşünmüştür takımının. Orta saha üçlüsünde yeni transfer Enzo Perez ile kaptan Parejo ve bu yılın iyi isimlerinden Andre Gomes yer alırken ileride Negredo ve Paco Alcacer ikilisi ile başladı Valencia. Kanat oyuncuları Feghouli ve Rodrigo ise sistemin kurbanı olup bench’te Nuno’dan şans beklediler.

Real Madrid ise alıştığımız düzende, alıştığımız oyuncularla oynadı: Casillas-Carvajal,Pepe,Ramos,Marcelo-Isco,Kroos,James Rodriguez-Bale,Benzema,Ronaldo.

Maça Valencia oldukça baskılı başladı ve üçüncü bölgede daha dikkatli olsalar Ronaldo’nun penaltısından önce 1-0 öne geçebilirlerdi. 14’te Ronaldo’nun penaltısıyla 1-0 öne geçti Real Madrid ve ilk yarının sonuna kadar iki takımın da gol bulabileceği fırsatlar yaratıldı. Maçın kilit anı 23’te Piatti’nin oyundan çıkıp Gaya’nın oyuna dahil olmasıydı. O dakikaya kadar Bale ile sağdan etkili gelen Real Madrid’in sağ kanadını çok iyi kapattı Gaya ve kademedeki Orban. Ki o Orban performansını her geçen dakika yükseltip maçın en iyilerinden biri olacaktı.

İlk yarının sonunda Andre Gomes’in şutu savunmanın da müdahelesi ile direğe takıldı ama öyle bir atmosfer vardı ki sahada Valencia’lı oyuncular ve taraftarlar ikinci yarıda golü bulacaklarına emindiler.

Dubai’deki maçın yorgunluğundan dolayı mı ,Valencia’nın çok iyi alan kapatmasından mı bilinmez Real Madrid bir türlü organize olamadı hücumda maç boyu.

2.yarının başında fırtına gibi başlayıp 52 ve 65’te kendisine gereken golleri buldu Valencia. Solda çizgiye çok yakın oynayıp etkinliği düşen Ronaldo gibi takım arkadaşları da hücumda etkisiz kaldı.

Valencia adına Otamendi, Obran ve Mustafi üçlüsü maç boyu kusurusuza yakın kademe anlayışı ile oynayıp Real Madrid’e açık oyundan gol şansı tanımadılar. İlerde Negredo tuttuğu toplar ve aldığı faullerle takımına nefes aldırdı 75’e kadar. Sakatlanıp çıkmasından sonra son dakikaların getirdiği baskı ile yarı sahasından çıkma şansı bulamadı Valencia ama 90 dakika sonunda 3 puanı hanesine yazdırdı.

Enzo Perez 25 milyon € ödenerek alındı ve takıma adapte olmaya başladığında Valencia’nın orta sahası daha da güçlenmiş olacak. Parejo ve Gomes sezon boyu iyi performans gösteriyorlardı, arkada savunma ile orta saha arasındaki bağlantıyı yapması için daha kaliteli bir isime ihtiyaç vardı, o yüzden Perez alındı. Şampiyonlar ligini hedefleyen Valencia’nın bu doğrultuda emin adımlarla ilerlediğini söyleyebiliriz. 

Lider Real Madrid’ten 5 puan geride 4. Sırada bulunan Valencia Real Madrid’in 22 maçlık kazanma serisini bitirdi. Mestalla’dan kayıpsız ayrılan ve maç fazlasıyla liderlik şansına sahip olan Barcelona ise Valencia-Real Madrid maçından birkaç saat sonra çıktığı Sociedad maçında şoka uğradı, puan durumunda Real Madrid zirvede kaldı – maç eksiğine rağmen -.

Şampiyonluğun yolu bu maçlardan geçiyor, yeni yıla kötü başlayan Real Madrid ve Barcelona’nın zirve yarışı son haftaya kadar devam edecek. Sürpriz kayıplar devam ederse Atletico Madrid, Valencia ve Sevilla hemen arkalarında ikinci bir mucize için bekliyorlar – Geçtiğimiz yıl Atletico Madrid’in yaptığı mucize gibi - .

Bu yazı 05.01.2015 tarihinde yazılmıştır.